Tıkaç

373 10 0
                                    

Ne olduysa sonbaharın geldiği günlerde başladı. Zamanından çok eminim çünkü ağaçların ve bulutların O'nunla beraber küsmeye başlamış olduğunu farketmiştim. Düşen her yaprakla O'na daha da ulaşamamaya ve düşen her yağmur tanesi ile aramıza giren su birikintisinin nehre dönüşmesini izledim. Tüm olup bitene seyirci kalmış olduğum için kızgınım. O kadar engin bir kızgınlık ki bu, sahip olduğum tek şey sessizlik. Kime neyi anlatabileceğimi ya da kendimi nasıl ifade edebileceğimi, yokluğunu hissettiğim andan beri bilmiyorum. Kendine kızmasını istiyorum. O neşeli, beni benden alıp hafiflettiği ve günüme ışık gibi doğduğu günlerdeki kendi olarak , kendine kızmasını istiyorum. O muhteşemliği nasıl söndürdü? Ne için kıydı? Kendine açıklasın artık.

Önceleri, bencilce O'na olan sevgimi harcadığı için kaygılanıyordum. Daha sonra günler ayları kovaladı ve bir noktada O'ndan vazgeçtim. Hayatın içinde sürüklendiğim süre boyunca çok düz bir adamdım. Sığ sularda taş sektirmekten keyiflisi yoktu. O'nu tamamen unuttuğum bir gün, tek bir cümle sonrasında bir anda beynime ve kalbime düştü. Anlayamadım. "Canım acıyor" derdi benim yerimde olsa. Ne zaman benim yerime düşünmeyi bıraktı, ben ayrıldığımı zannederken nasıl terketti beni? Ne hakla hem onsuz hem bensiz kaldım?

Aklımda çok net hatırlanmayası bir anı var. Yanımda oturuyor. Birşeyler yapmakta, belki bir kitap okuyor ya da kahve içiyor. Sanırım gündüz. Güneş ışığının yüzünden yansıması aklımda. Dalmış, aklı başka bir yerde. İsmiyle sesleniyorum O'na. "Neyin var?" diyorum. Onunla geçirmiş olduğum seneler sonrasında, o artık yanımda değilken öğrendiğim, acı ifadesi bir anda yüzünden çekiliyor. Kucağına bakıyor, dudaklarını yalıyor. Gözlerini bana çeviriyor. Bana bakıyor. Gözleri yok ama. Gözlerime bakıyor ama bana bakmadan. Nasıl da keskindi duyguları.. Hep ne hissederse bedenine yansırdı. Konuşmasa da bilirdim hep kendini nasıl hissettiğini. Kelimelerle anlaşamasak da hep benim anlayacağım şekilde dile getirmesini isterdim düşündüklerini. Çoğunlukla cevap vermedi. Bedeninden anladığım için cevap verse de gerçeği söylemediğini bilirdim. Komik olan doğru olanı anlattığında da anlaşamazdık. Bir başka dil konuşurdu. Benim bilmediğim ve öğrenemeyeceğim bir dil. Yine de defalarca sordum. Yıllarca. Duyamayacağımı bile bile...

Onun gibi değildim. Olamazdım. Olamıyordum. Duygularımı göstermeyi sevmezdim. Düşündüğümü kimseyle paylaşma ihtiyacım olmazdı. Dediğim gibi, ne de olsa sığ suların adamıydım. Ben onun sandığı adam değildim. Zaman aktıkça bu durumu önemsemez oldum. O da zaten "bana" anlatamadı. Nasıl böyle duygulu olduğunu, nasıl kendiyle bu kadar yaşayabildiğini... Anlatmadı.

Bana yakınmalarını hatırlıyorum. "Kendimle vakit geçiremiyorum" demelerini. "Kendime tahammülüm yok, sana imreniyorum" deyişlerini.. Ama söylerkenki ses tonunu çıkaramıyorum bir türlü. Yüzünü bile şekillenemiyorum aklımda. Gözlerini anımsıyorum sadece. Acıyan gözlerini, dudağını ısırışı sonrasında bana gülümseyişini. "Birşey yok." demesini. Hakkaten de yoktu birşey. Gözleri yoktu.

Her istediğinde kalbimi açardım ona... Ağzımdan mutlaka sözler çıkardı. Ne kadar gerçekten hissettiklerim ya da düşündüklerim olurdu söylediklerim bilmiyorum. Onun söylediklerime çok anlam verişi aklımda. Kaç defa uyarmıştım oysa. Söylediklerime çok önem verme, davranışlarıma dikkat etme diye. Gizlice "beni umursama" dedim. Kalbimse her seferinde "sev beni" diye haykırdı. Benim için sevmek geri kalan herşeyden bağımsız bir duygu. Düşüncesi bile olmaz sevmenin. En yıprandığımız ve devamlı tartıştığımız zaman aralığında hiç eksilmedi O'na olan duygularım. Sadece zamanla O'na olan sevgimi, onunla paylaşmadım. En değerli şey olmak istiyordum gözünde. Söylesene bebeğim, gözün nerede?

Yaşamış olduklarımız için kendini yedi durdu. İçini kemirdi benliği. Ben seyirci kaldım. Daha önce itiraf ettiğim gibi, O'nu izlemekten de vazgeçtim. Onun yokluğu ile yaşamak, bir yerde, onun varlığı ile yaşamaktan kolay oldu. Görüşmeyi kestik. Belli bir aralık sonrasında ondan hiç haber almaz oldum. Ve sonra bir gün o cümle geldi buldu beni. Artık O'na söylemek istediğim son sözü harcamak için geç kalmıştım. O'nun aklında kalmış olan bana ait son sözün ne olduğunu bilemeden, endişem ile kalakaldım. Aklımın bakmadığım bir köşesinde, zamanında benimle birlikte nefes almış kadın artık gidebileceğim bir yerde değil. Peki, Dünya üzerinde hep iki ardışık gün devam ediyorsa, dünü kovalayarak O'nu yakalaya bilir miyim?

TıkaçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin