0.1

392 34 166
                                    

Yeni ship kurgumla, hepinize merhabalar aşk tanelerim! Benim kurguları bilirsiniz, sağ gösteririm sol vururum, kaostan kaosa dalarım, komedi şelalerine başvururum ve hiç beklenmedik kişiler, durumlar yazarım, bende bundan zevk alıyorum, umarım siz de okurken eğleniyorsunuzdur.

Her neyse, uzatmadan kurguya geçelim. Bu ilk ve giriş bölümü, neler olduğunu görün, kişilerimizi tanıyın diye. Ayrıca bu kurgu, iki çift üzerinden işlenecektir, haberiniz olsun. Hadi, sizi seviyorum. Öptüm kocaman!

İyi okumalar, bol bol yorumlar.

***

Ferdi

Balkona çıkıp, görüntülü arayan Mert abinin telefonunu açtım. Güleç yüzüyle, takımdan tek tanıdığım Mert abinin suratını gördüğüm gibi, ben de gülümsedim. "Naber Ferdi, nasıl gidiyor aslanım?" Başımı salladım ve boşta kalan elimle dağılan saçlarımı düzeltir gibi yaptım.

"İyi abim ya, halletmeye çalışıyoruz. Sen nasılsın?"

"İyiyim iyiyim, bizde öyle Edin, Dusan ve İrfan abinlerle oturuyorduk. Daha çok iş var mı? Sebastian nasıl, iyi mi?"

Bahsettiği kişileri, Fenerbahçe'ye transfer edileceğimiz sırada hocalarla konuşurken birkaç defa ismini duyduğum kişilerdi, ama yine de pek bir bilgim yoktu açıkçası. Zaten Sebastian'ın da benim de buraya transfer sürecimiz aşırı sessiz ve sakin olmuştu. Çok az bilgi, sonsuz güvenle gelmiştik.

Sonsuz güven dediğim ise, babamın beni küçükken Fenerbahçe'li yapması ve İsmail hocaya kefil olmasıydı evet, babama her türlü güvenirdim. Babam diyorsa, vardır bir bildiği. Küçükken maçlarına gittiğimizi hatırlıyordum hayal meyal, Fenerbahçenin. Eski fotoğrafların arasında görmüştüm, formasını giydiğim ufaklık hallerimi.

Daha takımdakilerle karşılaşmamış, tek kelime etmemiştik bile. Dediğim gibi, sessiz ve sedasız gelmiştik buraya, bu ülkeye, şehre ve eve. İkimize gelen ani teklif ve bizim verdiğimiz ani kararla, iki günün ardından işte şimdi burada, Türkiye de, İstanbul'daydık.

Hollanda'dan, aslıma geri dönmüştüm. Evet, belki burada sadece ufak tefek anılarım vardı, fakat hayatın tüm karmaşasından, gürültüsünden yalnızca ismen bildiğim ama en yakın arkadaşım haricinden pek fazla tanıdığımın olmadığı bu ülkeye, şehre gelmek terapi ve yeniden doğuş gibi bir şeydi benim için.

"Selam söylersin hepsine. Ya iş var, var olmasına da, bugün salıcaz valla. Yorulduk çok, eşyaları indir, kutuları eve çıkart falan filan. Yerleşmeyi yarına bırakıcaz, nasılsa ihtiyacımız olan sadece yatak ve yemek. Seba da iyi bu arada, aynıyız."

Mert abi benim bu söylediklerimle güldü ve başını salladı.

"Tamam o zaman öyle yapın Ferdim, çok yormayın kendinizi. Hem biz de beylerle gelip yardım ederiz diye düşündük, yarın gelir sizi görürüz, yardım da ederiz. Zaten sonraki gün de tesise geliceksiniz, önceden bi buluşup konuşmuş oluruz. Ne dersin?"

Mert abi cidden çok cana yakın ve düşünceli biriydi. Korumacı olduğu kadar hemen de sahiplenmişti Sebastianla beni, özellikle de türk olduğum için beni bir ayrı benimsemişti, her adımda haber beklemiş, aramış, yardımcı olmuştu sağ olsun.

"Yok, yok teşekkürler abi ya. Valla, biz Seba'yla hallederiz."

Kameranın açısına, kumral ve yeşil gözlü bir adam girdi. Önce tek kaşını kaldırarak ekrana, yani bana baktı sakince. Ardından kocaman gülümseyerek göz kırptı, "İki küçük çocuğu bir başına bırakıcak adamlara mı benziyoruz sence delikanlı? Merto yardıma gelicez diyorsa, gelicez." Ekrandaki adamın söyledikleri ve Mert abinin kahkahasıyla ben de önce istemsiz güldüm, sonra ise kaşlarımı kaldırdım.

Smoke Kiss, Dufer, EdsebWhere stories live. Discover now