🧸¹⁵

581 85 101
                                    

(Önceki bölümü okuduğunuzdan emin olun!!!!!!! Önceki bölümün okunma sayısı cok az gecmeyin onu)

Oy da verdiginize gore iyi okumalarrrr



















🧸🧸🧸




"Kalk, senin ne işin var burada Hwang. Hasta olan, neydi adı? Hah Yang Jeongin, bildiğim kadarıyla hasta oydu, sen değil."

Gözlerimi Jeongin'in yanında açmayı beklerken, tepemde duran revir hemşiresiyle açmıştım. Tiz ve gür sesi resmen kulaklarımı tırmalarken cümlelerini tam seçemiyordum. Zar zor oturur hale geldiğimde hemşire başımdan ayrılarak kendi işine döndü.

Tam o anda aklıma dank eden şeyle etrafa bakınsam da burada olması gereken beden yoktu. "Jeongin nerede?" Ağzında şapırdattığı sakız eşliğinde yılbaşı tatili sebebiyle eşyalarını toparlayan kadın alaycı bir bakışla bana döndü.

"Günaydın yakışıklı, bende onu diyordum sana. Burada olması gereken o ama yok ortalarda nere gitti?" Kelimeleri yaya yaya söyleyen kadına karşı çaktırmadan göz devirirken ayakkabılarımı giyip ayrıldım oradan.

Hemşire geldiğinde yoksa erkenden uyanıp gitmiş demekti. Uyurken gitmediğine emindim çünkü o omuzumda uyuya kalsa da ben gitmesin diye gün doğana kadar yatağın karşısında kalan pencereden kar yağışını izlemiştim. Camdaki yansımamız da manzaraya dahildi tabi.

Yılbaşı sebebiyle çalışanların bir kısmı yokken, bir kısmı ise her seneki klasik kutlama için ortak alanı hazırlıyordu. Yetimhanede çok şaşalı kutlamazdık yeni yılı. Bütün bina depoda tozlanmış, rengi soluk süslerle kaplanırdı. Gireceğimiz yılın yaldızlı rakamı tek başına parlarken komik dururdu dışarıdan. O akşam diğer zamanlara göre daha güzel bir yemek çıkar, yemekten sonra nadiren yapılan puding yenilir, yemek faslı geçince de ortak salonda film oynatılır, kimi filmle, kimi kutu oyunlarıyla on ikiye kadar bir şekilde oyalanırdı.

Ha küçükken birkaç hayırsever gelirdi farklı olarak, bazen hepimize hediye getirirlerdi. Aynısından kupalar ya da aynı oyuncak olsa değerliydi bizim için. Tabi büyüdük zamanla, artık hayırseverler için pekte sevimli olmamaya başladık. Sonra ne onlar geldi, ne de biz çok aradık zaten. Alışıktık ne de olsa.

Yukarı çıkarken herhangi bir yerde onu göremedim, odada olacağını düşünüyordum, lakin kapıyı aralayıp içeri girdiğimde yanıldığımı fark etmiştim. Telefonumu çıkarıp Jeongin'e onu merak ettiğime dair bir mesaj attım. Ben önce akvaryumun suyunu değişip duş alarak geri döndüğümde de Jeongin'den herhangi bir mesaj gelmemişti. Derin bir iç çekip bu defa grup sohbetine girip çocukların mesajlarını yanıtlamıştım. Şansımı deneyip Jeongin'i görmüşler mi diye sordum ama onlardan da aynı yanıt gelmişti. 'Bugün hiç görmedim'

Yer yarıldı da içine girmemişti ya, buralarda olmalıydı. Arkadaşlarının ikisi de burada olmayacaktı, telefonla konuşurken duymuştum. Onlarla buluşmuş olma ihtimalini elerken yemekhane mutfağından bir şeyler aşermek için alt kata geri döndüm.

Arasam da asla cevap alamamak içimi huzursuz etmeye başlıyordu. Normal şartlarda sakin ve soğuk kanlı olan ben neyin paniğini yaşıyıyordu bilmiyorum, ama tek düşündüğüm Jeongin'in nerede olabileceğiydi.

Arka demir kapının önüne geldiğimde kaşlarım çatıldı. Şimdi düşünürsek, sabah erkenden revirden çıktı, yemekhane deki amca gördüğünü söylemişti, yani yemeğe inmiş. Odada olmayan ayakkabısı ve montu dışarıya çıktığını gösterse de dünkü pijamaları yoktu ortada. Ah ve odada bir şey daha eksikti, yatağının altındaki ayıcık. Pijamalarla nereye gidebileceğini düşünürken derince iç çekerek içeriye adımladım.

mama's boy // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin