Benim dünyama hoş geldiniz. 16 yaşındaki Beyza'nın hayallerini gerçekleştirmek için buradayız. Bu yolculukta bana eşlik etmek isterseniz satır aralarına sizi bekliyorum.
18'e Üç Kala
Giriş: Kabusların Başlangıcı2020
Zifiri karanlıkta ayaklarım benden bağımsız hareket ederek ''Yürü'' komutuyla ilerliyorum önümde ne olduğunu bilmeden.
Sonradan fark ediyorum gözlerimin simsiyah bir bez ile bağlı olduğunu. Meğer benim geleceğim gözlerime örtülü olan bez gibi simsiyahmış anlayamıyorum o an.
Az önce ''Yürü'' diye emredip bağıran bu kalın ses, şimdi ''Diz çök'' diye emir veriyor.
Uzun süredir yürüdüğümüzü bacaklarımın bu emir karşısında güçsüz düşüp bulunduğu yere çökmesinden anlıyorum.
Hala neler olduğunun bilincinde değilim. Sadece diz çöktüğüm zaman elbisemin bacaklarıma değen kısmında, seher vaktinde gökyüzünün yeryüzüne bıraktığı çiğ damlacıklarını hissediyorum.
Bir de şiddetli bir sancı... Sanki kalbimden bacaklarıma doğru yayılan bir sancı kaplıyor bedenimi.
Ben bu sancıyı anlamaya çalışırken bir soğukluk değiyor sol şakağıma. Ardından bir ses yırtıyor kulaklarımı, bedenim sağ doğru yığılıyor, sancım artıyor ve şimdi de başım ağrımaya başlıyor.
*
Sare yatağında sıçrayarak gözlerini açtı. Sol elinin işaret parmağıyla, sol şakağında bulunan kırmızıdan kahveye çalan doğum lekesini okşayarak kendisini sakinleştirmeye çalıştı. Ne zaman bir şeyden korksa kendisini doğum lekesini okşarken buluyordu.
Sakinleşmeye çalışırken az önceki sesin gerçek mi yoksa rüyasına mı ait olduğunu düşünüyordu. Rüyası o kadar gerçekti ki bir an sancısı olup olmadığını sorguladı, az önce birisi tarafından vurulduğunu düşündü.
Ardından bu düşüncelere yenilmemek için derin bir nefes alarak yatağından kalktı ve hızlıca başucunda duran tozpembe geceliği üzerine geçirdi. Az önce ne kadar yavaşsa şimdi onun tam tersine hareketleri alelaceleydi.
Koşarak merdivenlerin başına geldiğinde alt kattaki koşuşturmacayı izlemeye başladı.
Herkes kendi hayatının akışı içerisinde bir şeylerle meşguldü.
Amcası ve babası salonda camın önünde duran kırmızı koltuğa oturmuş hararetli bir konuşma içerisindeydiler. Sare ''Büyük ihtimal iş konuşuyorlar.'' diye içinden geçirdi. Babası ve amcasının iş dışında ortak noktaları yoktu.
Sonra gözleri, kırmızı koltuğun yanında duran siyah tekli koltukta bacak bacak üzerine atmış bir yandan kahvesini yudumlarken diğer yandan gazetesini okuyan dedesine kaydı. Birkaç sene önce iş hayatında rakiplerini ezerek başarılı bir konuma gelen bu adam eşinin vefatıyla her şeyden elini ayağını çekmişti. ''Babaannemin ölümüyle dedem bir gecede 30 yıl yaşlandı.'' diye düşündü.
Annesi ve yengesi ise ortalıklarda görünmüyorlardı. Aslında bu şaşılacak bir durum değildi.
Amcası Koray Bey ile yengesi Leyal Hanım iki aile arasındaki düşmanlığın son bulması için evlenmiş, aralarında sevgiye dair bir his olmayan iki kişiydi. Bundan dolayı yengesi zorunlu olmadıkça dışarı çıkmaz, günlerini odasında geçirirdi.
Sare'nin annesi de yengesiyle aynı kaderi paylaşıyordu.
Annesi Serap Hanım ile babası Korhan Bey büyük bir aşkla evlenmişlerdi fakat bu ikilinin yedi yıl çocukları olmayınca Yaman ailesi tüm suçu Serap Hanımda bulmuş, onu dışlamış hatta üzerine kuma getirmeye çalışmıştı.
Serap Hanım, bu olanlardan sonra hamile olduğunu öğrense de bunalıma girmiş, eşinden uzaklaşmış ve kendisini hiçbir zaman toparlayamamıştı.
O da tıpkı Leyal Hanım gibi kendisini odasına kapatır günlerini öyle geçirirdi.
Yapılan organizasyon ve davetlere ya Koray Bey eşi Leyal Hanım ile katılır ya da kızları Zeynep'i götürmeyi tercih ederdi.
Korhan Bey bu tarz organizasyonları sevmediğinden sadece aile yemeklerine Sare ile eşlik ederdi.
Leyal Hanım gittiği davetlerde eşi ile arasında olanları kimseye yansıtmaz iyi gelin rolü sergilerdi, Serap Hanım ise bu ailenin istenmeyen geliniydi bu herkes tarafından bilinirdi.
*
Genç adamın bu topraklardan apar topar götürülüşünün üstünden tam 17 sene geçmişti.
Bu topraklara ait kırmızı ayakkabılarıyla yürümeyi daha yeni öğrendiği için, düşe kalka yanına gelen kız çocuğundan başka bir şey hatırlamıyordu.
O, annesi ve babasını bile hatırlamayan biriydi. Nelerden hoşlanırlardı, boş vakitlerini nasıl geçirirlerdi, en çok sevdikleri renk neydi mesela bilmezdi.
Hiçbir aile fotoğrafında yeri yoktu.
O, ellerinden çocukluğu acımasızca koparılan bir gençti. Bunları düşündükçe daha çok sinirleniyordu ama siniri annesine mi, babasına mı yoksa kendisine mi bilmiyordu.
Belki de tüm siniri o hatırladığı küçük kızaydı. Onun yüzünden mi ailesinden ayrı kalmıştı bilmiyordu. Tek bildiği buralara yabancı olduğuydu. Buraya geldiği andan beri sesi, bakışı hatta aldığı nefes bile yabancıydı artık ona.
Yiğit yarım saat sonra araba görkemli bir konağın önünde durunca az önceki düşüncelerinden kurtulması gerektiğini fark etti.
Konağın her bir taşını ezberlemek istercesine incelerken ''Herkesi sığdırdın bir beni mi sığdıramadın?'' diye mırıldandı.
Birazdan çocukluğunu ellerinden alıp yıllardır onu arayıp sormayan ailesiyle tanışacaktı.
Çocukluğuna ''Merhaba, ben geri geldim.'' diyecekti.
Arabadan inip konağa doğru ilerlerken bir seçim yapması gerekiyordu.
Ya şimdi yıllardır ödeşme arzusu ile aklında kurduğu oyunu oynayacaktı ya da bu aileyle yeni bir başlangıç yapacaktı. İkinci seçeneği bu ailede olan herkese karşı olan nefreti yüzünden tercih edemiyordu.
O zaten kararını yıllar öncesinden vermişti. Kurduğu oyunun her adımını en ince ayrıntısına kadar planlayıp ezberlemişti.
Vakit yıllar önce ondan çalınan çocukluğun hesabını sorma vaktiydi.
Gideceği yolu da biliyordu sonuçlarını da. Konağa adımlarını attıkça içindeki nefret büyüyordu. İnce ince çiseleyen yağmur yüzüne dökülüyor, içindeki nefreti söndürmek yerine harlıyordu.
Gözlerinden okunan bir nefrete sahipti o ama şimdilik kimse anlamayacaktı.
---
Bir yerden başlamak gerekli dediğim bu yola giriş bölümünü sunarak çıkıyorum. Bu yolda bana eşlik etmek isterseniz buralarda olacağım. Kitap hakkındaki duyuru ve paylaşımlara https://www.tiktok.com/@18euckalaoffical?lang=tr-TR / tiktok @18euckalaoffical hesabından ulaşabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
18'e Üç Kala
Mystery / Thriller'İnsan bir ağaç misali köklerine bağlı yaşar.'' Ya bildiği kökler kendine ait değilse o zaman ne olur? * O an sessiz bir hesaplaşma içerisindeydiler. İkisi de bunun farkında olsa da dile getiren Yiğit oldu. Hiçbir aile karesinde benim yerim yok görm...