son

7 0 0
                                    

İki saat oldu, çok değil, mutlaka gelecek, biliyorum gelecek. Verdiği sözde durmamazlık edecek değil ya ... İki saat bekletti diye, hakkında binbir türlü kötü düşünceye dalmak haksızlık olur. Evet evet, haksızlık etmemeli. Kentin bu uzak kuzey ucuna gelmek uzun zaman alıyor. İlk kez gelecek buraya. Belki de yanlış bir otobüse binmiştir. Ben bile burada oturmadan önce, kaç kez yanlış otobüslerden inip, başka yanlış otobüslere binmedim mi? Neredeyse iki haftamı almıştı yolu, durakları ve
burayı öğrenmek. Buralarda insanların yaşadığını bile bilmezdim o zamanlar. Üst üste dizilmiş küçük, daracık kutularda bir soluk hava, bir damla güneş, bir saksı çiçekle yaşamak insan içinse, onlar yaşıyorlar bu uzun blok evlerde; ölmeden canlı kalma süresini uzatıyorlar. Kadınların silecek camları az bu evlerde. Çocukların emekleyeceği odalar küçük. İnsanların seviştikleri odaları ayıran duvarlar incecik. Sevişmenin ıslak fısıltıları, ince duvar ayrımlarından, tavandan, tabandan ılık ılık yayılıyor; ama acının tek ilmeği sızmıyor ne aşağıdaki, ne de yandaki kutulardan. Acaba hiç mi acı çekmiyor, sık sık sevişen komşularım? Yoksa acının sessiz
mi çekilmesi gerekiyor? Sesi olmayan acı var mı? Sessiz acı çekilir mi?

İki saat otuz altı dakika oldu. Neden gelmiyor? Yollarda başına bir şey gelmiş olmasın? Yok canım, koskoca adam, ne gelebilir ki başına? Öyle ufak-tefek, öyle ince, öyle narindir ama, gerektiği zaman kendisini korumasını çok iyi bilir. En güzel yanlarından biri de bu değil mi? Korunmaya gerek duymayan yetişkin adamlardan o.

Ama sonunda, ne olursa olsun sonunda çıkıp gelecek biliyorum. Belki gecikerek, ama mutlaka bugün gelecek. Onu ilk bulduğum günkü giysisiyle; mavi, ince, tiril tiril şortu, beyaz tişörtü ve sandaletleriyle gelecek. Küçük, askısı uzun çantası omzunda olacak. İlerde, şu görünen otobüsün son durağında, otobüsten inecek, önce biraz şaşkın bakacak çevreye, sonra başını kaldırıp, bu uzun, zevksiz bloklara bakacak. Tek
tek katları tarayacak ve gözleri 14. katta duracak. Ben, burada, bu balkoncukta onu beklerken, gözlerimiz buluşacak. Gülmeyeceğiz birbirimize. Bizim gibi insanların gülmeye gereksinmeleri olmaz... Yıllardır birbirimizi tanıyor,
yıllardır birbirimizi beklemiyor muyuz? Gösterişsiz, katıksız bir sevgi bizimkisi. Daha çok kan kırmızısı, delik deşik, yüreğine yıllardır çivi saplanmış, elektrik tadında bir özlem bizimkisi...

Sonra, sakin, kararlı adımlarla 4-C Bloğu'na doğru yürüyecek. Ben de o sırada merdiven aralığına çıkacağım. Asansörün önünde dikilip, bekleyeceğim. Tek tek izleyeceğim asansörün katları tırmanışını ışıklı tabloda. Önce birinci kat, sonra ikinci, üç, dört ve beş ... 14'te duracak asansör. Kapı açılacak, o inecek. Bakışacağız gülümsemeden. Yılışıp, gülümsemenin kanadına sığınmadan bakışacağız... Ne kadar sade, ne kadar sağlıklı, bu yüzden ne kadar güzel diye düşüneceğim. Tıpkı yıllardır, tam altı yıldır beklediğim gibi, minik ve taptaze.

Sonra benim oturduğum o küçük kutuya gireceğiz. Hiç konuşmadan ve gülümsemeden, sıcacık, sevgi dolu, güvenli, vefalı ve inançlı... Odaların ikisini gezip, balkonlu odada karar kılacak ve ben de onu izleyeceğim. Kanepeye oturacak, ben de yanına. O bir sigara çıkarıp, yakacak, ben de hazırladığım plak çalsın diye play tuşuna basacağım plak-çaların. Sesi dolacak odaya: "Böyle Sevmek Olmaz Ki"

Sonra her gün oluyormuş gibi, ilk kez sevişeceğiz. Vücudundaki güneş yanığını, beyaz kalmış yerlerinden fark edeceğim, güneşin vitaminini emeceğim. Dünyanın en doğal şeyi
gibi, en yasak sevişmeyi uzatacağız. Utangaç olmadığı halde gözleri kapalı sevişecek o. Aynı anda beraber orgazm olacağız. Sonra benim gömleğimi giyip, bacakları çıplak balkona çıkacak. 14. katın balkonu aşağıdan görülmez. Gömleğimin altında çıplak olduğunu bir tek ben bilerek, sevgiyle bakacağım. Geri dönüp, bir sigara yakarken, çantasından bir kitap çıkartacak.

"Senin için yıllar önce almıştım" diyecek. Sesindeki çığlıklı sevgiyi bir ben, bir de o duyacak. Kitaba uzanırken onun "Gizli Anların Yolcusu" olduğunu çoktan anlayacağım. Bendekini de ona vermek üzere kitaplığa uzanırken elimi tutacak. Gözleri yaşsız, sırılsıklam ağlayarak, "Neden böyle bulunması güç bir yerde yaşıyorsun?" diyecek. "Koskoca altı yıl aradım bu adresi, hiç değilse adın, numaran telefon rehberimde olsaydı, daha önce bulurdum seni." Gözlerine bakıp, çünkü telefonum yok diyeceğim... Çığlık atacaksın.

Yılların deneyimiyle bu çığlıkları ve yükünü karşılamaya hazırlanacağım. Bunun sancısını hiç kimse durduramaz, hiçbir ilaç, hiçbir alkol. İşte geliyor, dayanmalı, geçene kadar, ikinci çığlık gelene kadar yeniden hazırlanmalı... Ölmemeye denk düşen bu çığlıkların ve sancıların sağnağına cesurca ve kaçınılmaz biçimde yüz yüze karşı durmalı. Tıpkı şimdiye dek olduğu gibi.

Acı azalınca, sevince yer açılacak.
Aynı güzel, aynı rahat, aynı sevgili dingin yüz. Dönecek, dönecek, dönecek...

Jeongguk onu bırakmıştı ama Taehyung delirene kadar onu bırakmamıştı.

böyle sevmek olmaz kiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin