Chris Isaak- Wicked Game,Aynada kendisini süzerken üzerindeki saten gömleğin kol düğmelerini ilikliyordu genç adam. Bugün iş yerinden erken saatlerde çıkabilmek için izin almış, alelacele de hazırlanmak için evine gelmişti. Hatta o kadar hızlı gelmişti ki, kısa bir duş almak zorunda kalmıştı. Özenliydi, heyecanlıydı ve aşırı gururlu bir anne hissine kapılmış gidiyordu. Yakın arkadaşı bugün kendi emekleriyle açmış olduğu tabloları sosyetenin uğrak mekanların birinde sergiye açıyordu. Tamamen kendi başarısı ve emekleriyle. Bu yüzden hiçbir anını kaçırmak istemiyordu. Ne kadar erken giderse o kadar iyiydi. O yüzden kollarındaki düğmeleri iliklediğinde hızlıca koltuğun üzerine koymuş olduğu ceketi üzerine geçirmişti. Ufak dokunuşlar yapıp saçlarını da düzene soktuğunda memnun bir tebessümle ayrılmıştı evinden.
Barok tarzına sahip olduğunu düşündüğü - yapının belirli kıvrımlara, frizlere ve yarım daire alınlıklara sahip olmasından sebep bu fikre kapılmıştı- yapının önündeydi. Arabayı buraya sokmadıklarından girişteki taşlık alana park etmiş, göz alıcı yeşilliği ve ismini dahi bilmediği bitkilerle dolu bahçeyi yürüyerek aşmıştı. Bu sayede de hayranlıkla çevresini inceleyebilmişti. Ona göre hava zaten hoştu, yürümek her zaman tercihi olmuştu.
Gözleri etrafı süzüyor, bahçedeki tek tük insanları gözlemliyordu. Kimisi arkadaşının bahsini ettiği ve bazen magazin sayfalarında denk geldiği isimlerdi. Bu kadar popüler isimleri burada beklemiyordu. O yüzden biraz şaşkındı. Yine de arkadaşının kendisine dediği gibi, merdivenlerin başında usulca onu bekliyordu.
"Hey, Taehyung!" Jimin'in tatlı sesi oğlanın tüm dikkatini kendi üzerine toplarken, Taehyung usulca arkasını dönmüş ve bir periden hallice olan arkadaşına en samimi ve derin gülümsemesini sunmuştu. Bu gün onun günüydü, her halinden belliydi. Fazlasıyla özenli hazırlanmış ve sahne ışıklarını üzerinde toplamıştı. Aslında her zamanki haliydi, Jimin her zaman parıldardı. Ama bugün farklıydı, onu ve sanatını görmek isteyen önemli isimler vardı. Kendini tanıtması ve hikayesini paylaşması gereken insanlar.
"Gelmişsin." Jimin, hızlı adımlarla arkadaşıyla arasında olan mesafeyi kapamış, kollarını ise anında dostuna sarıp sıcak bir kucaklaşma vermişti. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı, gözleri kısılan türden. Kollarını sardığı beden sayesinde ise tattığı huzur, çünkü bir süredir zihnindeki endişenin anca sesi şimdi kesilmişti. Yüreği sakinlemiş, ciğerleri aldığı nefeslerle rahatlamıştı.
Taehyung ise bekletmeden kendisine verilen sarılmaya karşılık vermiş, kollarını sarmış olduğu bedenin sırtını sıvazlarken çenesini Jimin'in omzuna yaslamıştı.
"Geldim tabii, nasıl kaçırırım bunu?"
İkisi de kucaklaşmalarının arından hafifçe geri çekilmiş, temaslarını kesmemek için birbirlerinin kollarına sarılmıştı. İki genç birbirine bakarken Jimin dolan gözlerini saklayamamıştı dostundan. Taehyung da buna kayıtsız kalamamış kollarındaki ellerini, çocuğun ellerine kaydırmış ve sıkıca kavramıştı. Endişeli bakışları ise oğlanın yüzünü turluyordu.
"Hey, hey... Jimin, inci taneleri için henüz erken değil mi? Hadi rahatla biraz, buradayım. Seninleyim. Yalnız değilsin"
"Sadece.." Jimin gözlerini tek bir bulutun olmadığı masmavi gökyüzüne çevirdi, ellerini tuttuğu bedenden güç aldı. Derin bir nefes ciğerleriyle dolup taştı, burnunun ucu sızladı ama gökyüzüne çevirdiği bakışlarıyla yaklaşmakta olan gözyaşlarını -diğer adıyla inci tanelerini- geriye yolladı. Endişesi buraya kadardı, korkuları bu kadardı. Ellerini güven verirircesine sıkan ellerin sahibi en yakın dostuydu. Onu bu işe sokan, tablolarını sokakta geçimi için satmaya çalışırken kimsenin yan gözle bile bakmadığı eserleri için iltifatlar döken ve tablosunu satın alan ilk kişiydi. Taehyung, Jimin için çoğu şeydi. "Dostum." derdi Taehyung için, ama asla yeterli gelmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wicked Game
FanfictionAntik Roma'da genç aşıkların konuşması yasaktı. Onlar da herkellere notlar bırakırlardı. Romalılar "konuşan heykel" diye buna diyorlardı. Jungkook'ta ilk defa gördüğü bir adam için, heykele not bırakmıştı.