Hançerini kızın kalbine doğru biraz daha bastırdı.
"İnci sen misin?"
Korkudan donmuş olan kız sadece koca kahverengi gözlerini açmış öylecene bakabiliyordu.
Ayla sesini biraz daha yükseltti.
"İnci. Sen. Misin. Söyle."
Sözleri ağzından zehir gibi çıkmıştı. Aslında kızın İnci olduğunu biliyordu. Bunu bütün var oluşunda hissedebiliyordu. Daha şimdiden kızı dünyanın diğer ucunda da olsa arayıp bulabileceğini biliyordu. Odaya yayılmış olan korkusunu hissedebiliyordu ve bu hislerin hepsinden nefret ediyordu.
"Sakin ol, küçük gece kuşu." diye fısıldadı içindeki kadim ruh. Kadife gibi olan sesi genelde Ayla'yı rahatlatırdı ama şu an ruhu şiddetli bir fırtınayla çalkalanıyordu. Fırtınanın içinden çıkamadığı gibi içeriye de birinin girmesine izin vermiyordu.
Kız korkarak başını aşağı yukarı salladı. Korksa da kendini Ayla'nın insafına teslim etmediği görülebiliyordu. Zihni içinde bulunduğu durumdan bir çıkış yolu arıyordu. Belki de damarlarında yüzyıllardır akan o kan dik başlı kalabilmesini sağlıyordu.
"Sakin ol ve pişman olacağın bir şey yapma."
Kadim ruh belki de buna benzer binlerce senaryoya şahitlik etmişti. Efendisini öldürmeye çalışan ne ilk ne de son koruyucu olmadığına emindi. Bu karar anı tarih içerisinde o kadar çok tekrar etmişti ki artık kendi içinde bir zaman döngüsü yaratmış olabilirdi.
Ayla koyu kızıl gözlerini kızınkilerden ayırdı ve boynundaki sembolü incelemeye başladı. Bu altın rengi halkalar ve çizgiler İnci'yi ırklarının dört liderinden biri ilan ediyordu. Ayla'yı da onun yeminli koruyucusu olarak belirliyordu... Ayla müjdesini ilk aldığı anda bunu hissetmişti. Müjdeler bir korucunun liderinin belirlendiğini haber veren sembollerdi. İkisinin de tenlerini süsleyecek ve bağlanacakları tören gerçekleştiğinde bir de ortak desene sahip olacaklardı.
Müjdesini aldığında Ayla, ana merkezdeki spor salonunda antrenman yapıyordu. Kafasını boşaltmaya ihtiyacı vardı. Bedeni kum torbasına vurmaktan ter içinde kalmıştı. Eldiven kullanmayı sevmediği için elleri kanıyordu. Ayla kulaklarının çınlamaya başladığını hatırlıyordu. Sonrası saf acıydı. Çünkü bir anda kolu parlamaya başlamış ve altın çizgilerle işaretlenirken avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Aynısının Demir'in başına geldiğini kendi gözleriyle görmüştü. Abisi gibi gördüğü, her zaman sarsılmaz ve eğilmez olduğunu düşündüğü adamın gözlerinde ilk defa o gün korkuyu tanımıştı. O andan itibaren sıranın ona geleceği günden deli gibi korkmuştu. Kader korkusunu ezip geçmiş ve Demir'inkinden üç yıl sonra da onu işaretlemişti.
Aslında dördünün de kaderleri doğdukları ilk anda belirlenmişti. Onlar içlerinde kadim ruhlarla birlikte doğmuş olanlardı. Ayla, Demir, Vera ve Boran, dördü de doğduklarında ailelerinden alınmışlardı. Ayla, köle savaşçı olarak bilinen Amatrana ile doğmuştu. Amatrana, korkusuz ve atılgandı. Sessizlik içinde acı çeker ve intikamını en güçlü şekilde alırdı. Demir, onurlu prens Silvan ile doğmuştu. Tam bir görev insanıydı. Vera, karanlık cadı Nila'yla yaşıyordu. Cadı hassastı ama düşmanlarını ustalıkla ortadan kaldırırdı. Boran ise ihanet edenin ruhuna sahipti. Karlı, karanlık gecelerin bekçisi onu da yıllar içerisinde suskun birine çevirmişti. Onlar işaretlenmiş, seçilmişlerdi. Özgür iradelerinden vazgeçecek ve muazzam güçlere kavuşacaklardı. O güçlerle de geleceğin liderlerini koruyacakları. Hanımları ve efendileri olacaktı. Müjdelerini alıp altın semboller kendilerini gösterdiklerinde de son nefeslerine kadar sürecek olan görevleri başlayacaktı. Tabi... Koruyacakları kişiyi öldürerek kendilerini de sonsuza dek acı çekecekleri bir kadere sürüklemezlerdi. Bazıları bu riski alıyordu. Bağlanma ritüeli tamamlanana kadar bir koruyucu özgür iradesini korurdu. O zamana kadar bir seçme şansı vardı. Aralarında konusu açıldığında ölümü ya da yaşarken ölümü seçmek derdi Ayla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Döngü Bozan (gxg)
FantasyKoruyucuların hikayesi binlerce yıldır anlatılır. Onlar içlerinde kadim ruhlarla doğarlar ve efendileri için ölümüne savaşılar. Sonunda son nefeslerini verdiklerinde bir yenisi doğar ve böyle devam eder Mistiklerin hikayeleri. Ayla doğduğu ilk günde...