İnce, uzun bedenini yataktan kaldıran Gül, saatin sabahın altısı olmasından dolayı aklına iki şey gelmişti. Birincisi Derviş Baba'nın ilaç saatiydi. İkincisi ise Osman Bey'e kahvaltı hazırlaması gerekiyordu. Bu bile hayatlarının belli bir rutine bağlandığının göstergesiydi. Sonunda koşuşturma işleri bitmiş, yeni işine, evine, düzenine iyice alışmış gibiydi. Bu bir ayda en çok sevindiği şey ise Akın mevzusunun tarihe karışmasıydı.
Evet, değişen yegane şeylerin başında bir ay önce yemek yedikleri gecenin sabahında gerçekleşmişti. Derviş Baba'ya ilacını vermek için kurduğu alarm sayesinde sabah kalkıp su almak için mutfağa gittiğinde Osman Bey küfür ede ede yere dökülen çorbayı temizlemeye çalıştığını gördüğünde ağzı şaşkınlıktan açık kalmıştı. Adam ise onu gördüğünde daha da sinirlenmiş gibi elindeki bezi atıp doğrulsa da sinirli olduğu genişleyip daralan burun deliklerinden belliyken, sesi de ona eşlik eder gibi sertti.
"Sabahın köründe neden ayaktasın? Uyusana!" Diye bağırdığında Gül, alınsa dahi belli etmemeyi seçerek tüm masumluğuyla söze girmişti.
"Derviş Baba'nın ilaç saatiydi, su almak için gelmiştim. Siz iyi misiniz?" Diye soran kıza bakan Osman başını olumlu anlanda salladıktan sonra kıza kötü davrandığının farkına varmış gibi özür dileyen bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı.
"İyi yapmışsın, ellerin dert görmesin. Hadi ilacı ver de uyu, nimettir ben de şurayı temizleyeyim." Dediğinde kızın üzerindeki geceliğin yeni farkına varmış gibi memnuniyetsizlik dolu gözlerini ince, uzun bedende gezdirmeye başlamıştı.
"Bu entariyle ne işin var ortalıkta? Ev kalabalık, elinin altında uzun hırka bulundur." Diye uyardığında kız onu duymak yerine, yere bakmaya devam ediyordu.
"Siz yapamazsınız burayı, iki dakika çamaşır suyuyla sileyim de yağlı yağlı kalmasın." Dediğinde Osman başını sallayarak reddetmişti.
"Senin eline yakışmaz Gül Hanım." Dediğinde Gül kaşlarını çatarak adama bakmıştı.
"Asıl sizin elinize yakışmaz. Hadi, çekilin, ben yaparım." Dedikten sonra adamın bir kere daha düşünmesine izin vermeden temizlik malzemelerin bulunduğu dolaba ilerleyip temizleyicisi bol su yapıp bezi de alıp yere çöktüğünde Osman'ın içi gitmişti. O kızı pamuklara sarmak isterken, Gül yerlerde sürükleniyordu ama suratındaki hoşuna giden ifadeyi gören Osman her şeye karışmış gibi olmamak adına sessizliğini korurken onun soru soran sesini duymuştu.
"Şimdi mi geldiniz?" Osman tek çareye sığınarak gidip mutfak masasına oturduğunda kızın sorusunu yanıtlamıştı.
"Evet."
"Acıkmış mıydınız?"
"Evet."
"Şurayı sileyim, ben size hızlıca bir şeyler hazırlarım." Diyen kızla kaşlarını kaldıran Osman, yutkunmadan edememişti. Kimsesizliğin kucağında az mı aç yatmıştı? Peki ya bu kadar büyük adım atmaya hazır mıydı? Alışırsa kimsesizlik tutmuş yüreği... Ne yapardı ondan sonra?
"Zahmet olur sana, kuş kadar canın var zaten. Bırak daha silme de git babama deva ol. Ben bir şeyler yerim." Dediğinde kızın menekşelerinde gördüğü anlamını bilmediği his nefes almasını bile zorlaştırmıştı.
"Zahmet olmaz, sizin yaptıklarınızın yanında az bile." Diyen kızın böylelikle bir ay süren gönüllülük esasına dayalı işi başlamıştı. Her sabah kalkıp Osman Bey gelmeden mutfağa yemeğini hazır ediyor, bir bardak çayını da yemekten sonra önüne koyunca onun yumuşayan ifadesiyle adeta mest oluyordu. Gül bu hissettiklerine isim koymak istese kelime dağarcığının yetmeyeceğine emindi. Söz konusu Osman Bey ise vefa dese de, borç dese de yetmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezar Gülü
RomantizmSonların yazıldığı mezarlıklar bu sefer başlangıçlara ev sahipliği yapmıştı. Şahinoğlu, ölen karısının mezarında son dualarını ederken arkasında kalan kızı görmese bile sesini ilk duyduğunda kararını vermişti. Alemde kimsesizlerin babası olarak bili...