5

128 13 7
                                    

Artık vakitin geldiğini biliyordum. Ne kadar korksam da yüzümde kocaman bir gülümseme yerleştirdim. Ama arabanın bana tam çarpacağı sırada aniden bir el bileklerimden kavradığı gibi beni kenara çekti ve arabanın çarpmasına engel oldu. O kişinin kim olduğunu anlayamadan beni kaldırıma sürükledi. Kaldırıma çıktığımızda bileğimde ki elini ve boşta kalan elini omuzlarıma yerleştirdi.

En sonunda kafamı kaldırıp kim olduğuna bakabilmiştim. Ama gördüğüm görüntü karşısında ağlama isteğim daha da artmış, ona o kadar sinirli ve kırgındım ki yüzüne bile bakmak istemiyordum. Ama güç bela dudaklarımı aralayıp acıyan boğazım ve ağlamalarım yüzünden çatallaşmış sesimi çıkarmayı başarmıştım.

"Siwoo?" Gözlerimde ki yaşı silerek burnumu çektim ve şaşkın bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Yüzünde bir sürü duygu saklıyor du. Korku, sinir, endişe, hayal kırıklığı, üzüntü ve pişmanlık. Ama birden kaşlarını çatıp beni sarsmaya başladı.

"Aklını mı kaçırdın sen?! Ya gecikseydim, ya o araba sana çarpsaydı! O zaman ne olacaktı Yuna?! Bir yerine bir şey olsaydı, ne olacaktı?! Neden bunu yaptın?!"

O, beni sarsarak bağırmaya devam ettikçe ağlama isteğimi bastırmakta güçlük çekiyordum. Daha fazla susmak istemedim, ben de ona bağırdım. Hem de avazım çıktığı kadar bağırdım. "Sana ne?! sana ne bana zarar gelmesinden! sana ne bana bir şey olmasından! sana ne Siwoo, sana ne!" Deliler gibi bağırıyordum.

"Sen, git. Git, o sıçanın yanına git! Git tekrar koru onhu, git tekrar savun onu. Defol git!" Bir yandan bağırıyor, diğer yandan da ellerimi yumruk yapmış göğsüne doğru vuruyordum. Ama ona vuruşlarım işlemiyordu, ben de yumruk yaptığım ellerimi açtım ve ittirerek vurmaya başladım. Yüzünde yalvarırcasına bir ifade belirdi ama umursamadım. Çünkü kalbim gerçekten acıyordu. Daha birkaç saat önce bana söz vermesine rağmen yine de onu savunmuştu. Bana kızmıştı, beni kovmuştu. O sıçanı savunmuştu.

Ona vurmaya devam ederken ağlamalarım şiddetlendi, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Daha fazla gücüm kalmamıştı, vuruşlarım yavaşladı ve durdu. Artık sadece hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. O ise bir eli ile ıslanmış saçlarını karıştırdıktan sonra aynı eli ile belimden tutup beni kendine çekti. Bu ani hareketin ardından ellerim otomatik olarak göğsünün üstünde yerini aldı.

O da boşta kalan eli ile saçlarımı okşamaya başladı. Bir yandan ıslak saçlarımı okşayıp kafama öpücükler koyuyor, diğer yandan ise sanki kaçacakmışım gibi belimi daha da sıkıyordu. "Özür dilerim. Ben gerçekten aptalın tekiyim. Bilmiyordum, ne dediğimi bilmiyordum. Asıl saçmalayan bendim Yuna. Gerçekten çok özür dilerim. Ben, ben çok korktum. Sana bir şey olucak diye canımdan can gitti. Nolur bunu bir daha yapma, yalvarırım bir daha kendini tehlikeye atma."

Kafamı göğsüne yasladım ve gözlerimi kapatıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bir süre öyle durduk, ağlamalarımçekişlere, iç çekişlerim de sessizlikle beraber kaybolunca bir iki adım gerileyip ayrılmamızı sağladı.

Göz göze gelicek şekilde durduğunda iki elini alıp yanaklarıma koydu. "Yuna, ben gerçekten çok ama çok özür diliyorum. Yaptığım sana saygısızlıktan başka bir şey değildi. Lütfen beni affet, yalvarırım. O zaman sağlıklı düşünemiyordum." Gözleri dolmuştu. Ama yağmaya devam eden yağmur yüzünden pek belli olmuyordu.

Shifting NöbetimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin