Hyunjin
Merhaba sevgili okuyucular, eğer bunu okuyorsanız büyük ihtimalle ilk ve son aşkım olan Jeongin'e olan aşkımı, şiirlerim ve onla yaşadıklarımız ortaya çıkmış, hatta hakkımızda olan bir romanı bile okuyor olabilirsiniz. Lütfen bizim adımıza üzülmeyin, Jeongin'in son sözüdür bu bana.
"Eğer ben yaşarken yanımda olmadıysan arkamdan da ağlama..."
✿*.✧
Ben Hwang Hyunjin, 24 yaşında bir Edebiyat öğretmeniyim. Kendimden bahsetmem gerekiyorsa kişiliğim çok gariptir mesela. Sıkıcı, hep tekrar eden şeylerden asla hoşlanmam ama alanıma yani edebiyata aşığımdır. Yazdıklarıma bakarsınız konusu çok güzel bir aşk hikayesidir, ama hayatım boyunca kimseye de aşık olmamışımdır.
Edebiyata olan merakım lisede edebiyat öğretmenim olan Jinhwan öğretmenimden geliyor galiba. Derslerle aram pek olmazdı ama o adamın bakış açımı fazlasıyla değiştirdiğini hiçbir zaman inkar etmedim. Sonrasında anlattıklarından yola çıkarak ilham geldikçe şiir yazmaya başladım ve böyle devam ettim.
Hayatta tek iyikim edebiyatı seçmek olduğunu düşünürken bir diğer iyikim ise o gün çok kötü bir gün geçirmemdi. Evet yanlış duymadınız! O gün o hale gelmeseydim, yolumu kaybetmeseydim Jeongin'imle tanışma fırsatım olmayacaktı. Ama eğer kader ağlarını bizim için ördüyse onu bilemezdim tabii...
Yanılmıyorsam o kötü gün 10 Nisan pazartesi günüydü. O gün üstüme büyük bir iftira atılmış ve okuldan atılmıştım. Sinirle bir hışım okuldan çıkmış ve dalgınlığımdan hiç bilmediğim bir sokağa girmiştim. Duvarlar, yerler yabancı geliyor ve ucu çıkmaz sokaktı.
İçimden küfürler geçiyor, sinirimden ağlayacak gibi hissediyordum. Kaldırımın kenarına çökmüş, ellerimi başımda birleştirmiştim.
"Neden bugün sınanıyorum bu kadar neden!"
Belki konumdan bir yerleri bulabilirim diye telefonumu açacaktım ki, telefonumun şarjı bitmişti. İşte duygularımı bastıramadığım kısım burasıydı. Sinirimden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Deli gibi bağırmak geliyordu içimden, ama üstüne bir de burda dayak yememek için yapamıyordum.
Sonrasında siyah saçlı birinin siluetini gördüm uzaktan. Yaşlı gözlerimi silmiştim ve gelen benden biraz kısa boylu cılız adama bakıyordum. Yanıma oturmuş gözlerimin içine baktı bir süre, elinin tersiyle akan gözyaşımı silmişti.
Sanki etrafında beyaz ışık vardı. Melek gibi görünüyordu gözüme. O zaman ilk defa kalbimin hızlandığını hissetmiştim. Romantik bir adam olsam da hem kadere hem de ilk görüşte aşka pek inanmazdım. Ama direkt yaşayan biri olarak o an ilk yanlışlıkla söylediğim cümle;
Evet, ilk görüşte aşk varmış.
Sonrasında duyduğum ses beni kendime getirmişti.
"Pardon, anlayamadım bir daha söyler misin?"
"Şey, boşver önemsizdi. Senden tek istediğim beni telefonumu şarj edebileceğim bir yere götürür müsün?"
"Tabi, benim pastaneme götüreyim seni, hem biraz konuşur dertleşiriz olur mu?"
"Olur, şimdiden teşekkür ederim."
Yolda biraz konuştuğum çocuk hakkında tek bildiğim şeyler adı Jeongin ve bir pastanesi var. Çabuk bir şekilde pastaneye gelmiş ilk göz gezdirmiştim.
Süslemeleri çok minimalist, her detayına kadar düşünülmüştū. Renklerin uyumu çok güzeldi. Turuncunun her tonunu görebiliyordum. Jeongin bana incookies adındaki özel kurabiyelerinden ikram etmiş ve karşıma oturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the rose that belongs to you||hyunin
FanfictionHyunjini hayatının dersini işte burda aldı, bazı şeyler için artık çok geç olabilirdi.