8. Bölüm - Yıldızlar Uyuduğunda

87 7 15
                                    

-Merhabalar. Biliyorum. insan bir hikayeye başlayınca hemen okuyacak ve bitecek sanıyor olabilir ama bazı hikayeler sizin sabır testinizdir belki? (kendime not) Umarım severek okursunuz, iyi okumalar. <3-

8. Bölüm - Yıldızlar Uyuduğunda

***

Her şey çok karışıktı.

6 vardı, yetersiz.

12 vardı, olabilir.

24 vardı, fazla gibi.

32, 48, 64 diye gidiyordu. 124 bile vardı, insan o kadar renkle ne yapardı?

Hediye seçmek hediyeye karar vermekten daha zor gidiyordu. Belli bir noktada buradan çıkmam gerekecekti. Zaten bulmaya çalışırken üç defa kaybolduğum, kaybolduğum sırada İstanbul sınırlarındaki her şeye sinirlendiğim ve girdiğim andan beri önünde durup izlemekten başka bir şey yapmadığım raflar yüzünden kırtasiyenin sahibi beni her an dışarı atabilirmiş gibi hissediyordum.

İçeri girdiğimde göz göze gelmemizin üzerine gözlerimi kaçırıp rafları incelemeye başlamıştım. Kendisi de bir süre uzaktan izlemiş, dümdüz raflara baktığımı görünce sanat uzaylısı olduğumu anlamış olacak ki yanıma gelip yardımcı olup olamayacağını sormuştu. Ne yazık ki ben sadece alacağım hediyenin türünü biliyordum. Hiçbir şey bilmeyen birine çok yanlış bir soru sormuştu ama tabii ki bunu ona söyleyememiştim. Kibarca gülümseyerek teşekkür edip raflarda gözlerimle tur atarken kafamın içinde dönen ama durmak bilmeyen sorulara cevap vermeye çalışmaya devam etmiştim. Sanırım bir süre daha da devam edecektim.

Bir kere 6'lı boya almak ilkokul çocuğuna hediye almak gibi bir şey olurdu. Öyle düşünürsem 12 de çok azdı. Hem Umut'un nasıl resimler yaptığını bilmiyordum. Çok yanlış bir işe girişmiştim, vazgeçmeme çok az kalmıştı, hediye vereceğimi düşününce bile hızlanan kalbim çırpınmaktan vazgeçmiyordu ve sanırım aklımı kaybediyordum. Kaç saat olmuştu, beş mi?

Bence Umut tablo yapıyordu. Yani tabii ki tablo yapıyordu ama ne tablosu? Yağlı boya en mantıklı seçenek gibiydi. Sanatta iade seçeneği var mıydı? Boyasının rengini beğenmeyenler geri verebiliyorlar mıydı? Umut için tek seferlik, ''Bu hediyeyi alan kişinin sanat gözü kapalıymış,'' kartı verirler miydi?

Önce fırça alsam her şey kolaylaşırdı belki.

Ayaklarımın üzerinde hafifçe dönerek fırçalara yöneldim. Sekiz yüz çeşit fırça vardı, çok güzel. Aslında belki yardım da isteyebilirdim, sonuçta onlar bir şey biliyorlardı, ben hiçbir şey bilmiyordum. Fırçaların uçlarına dokunup yumuşacık hissin beni sakinleştirmesini bekleyerek oyalandıktan sonra küçük iş yerinden çıkmam için dakikaları saydığını tahmin ettiğim adama doğru yürüdüm.

Yüzümde en tatlı gülümsemem vardı ve umarım işe yarardı.

***

Bir elimde kocaman yapraklarının bir kısmı yüzümü kapatan, adını bile bilmediğim bitkinin saksısı, diğer elimde binbir uğraşla aldığım hediyemle birlikte Leon'dan fırlamışım gibi duruyordum. Tek eksik yanımda silahıyla gezen korkutucu adamdı ki o hayatımın sonuna kadar eksik kalabilirdi. Bir de işte sevginin gücü burada değildi, zaten bence o filmde sevgi de gücü de yoktu. Yine filmdeki, adı aklımdan hiç iz bırakmayan bir silgiyle silinmiş olan kıza benzer olarak yüzümde delirmişim gibi duran bir gülümseme vardı. İnsanlara hediye vermeyi seviyordum. Sevdiğim insanlar için bir şeyler yapmak çok hoşuma gidiyordu. Normalde beğenecekler mi diye tırnaklarımı yerlerinden kopara kopara yürümem gereken yere yüzümdeki aptal sırıtışla gitmem, ikisinin ne olursa olsun hediyemi beğeneceklerine olan güvenimden geliyordu. O güvenin nereden geldiğini sorgulamama kararım hâlâ devam ediyordu.

Düş KuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin