Felix yüzünden silemediği gülümsemesiyle, bir süre odasının tavanını izledi. Küçüklüğünden beri tamamen karanlıkta uyumayı sevmediği için penceresinden, odasına yayılan ay ışığına minnettardı. Bugün yaşadıklarından sonra Hyunjin hakkındaki korkularının boşuna olduğunu anlamıştı. Kahin, aralarında geçenleri ve güçlerini Hyunjin'e söylememesi için Felix'i uyarmıştı, ama Felix gerçekleri anlattığı için en küçük bir pişmanlık hissetmiyordu.
Bu yaşına kadar güçlerini ilk defa birine gösterdiğinden ve bu gösterdiği kişi de, kısacık ömründe en değer verdiği insanlardan biri olduğu için yaşadığı mutluluğu engelleyemiyordu. Saat oldukça geç olmasına rağmen, uyumak yerine, saatlerce sokaklarda koşabilirmiş gibi hissediyordu. Bu mutluluğundaki en büyük pay, güçlerini gösterdiği kişinin Hyunjin olmasından geçiyordu. O bekçiye karşı hissettikleri, Felix'in bazen kafasının karışmasına sebep olsa da, bu yaşına kadar bir kişiyi bile beğenmemişken, Hyunjin'i düşünmek bile yüzünde aptal bir gülümseme oluşmasına sebep oluyordu. Aslında bir yandan da kendine seçebileceği en iyi aşkı seçmişti. Bunun farkındaydı. Felix bir ölümsüzdü ve bir insanın ortalama 70 – 80 yıl ömrü varken, Hyunjin'le sonsuzluk kadar vakitleri vardı.
Felix bunları düşünmeye başladığında, bütün gerçeklik ile bağını koparıyordu. Kendine yarattığı bu pembe dünyanın parçalanmasına sebep olan, bir anda aklına gelen gerçekler olmuştu. O bir yarı bekçiydi ve bırak aşk yaşamayı, yaşaması bile yasaktı. Felix sadece var olduğu için suçlanıyordu ve var olmasında en ufak bir suçu yoktu. Kendi hatalarının sonuçlarını, senin yaşaman yasak diyerek Felix'e yüklemeleri adalet değildi. Hyunjin ile ilk tanıştıkları zaman, kendi varlığının ortadan kalkmasıyla birlikte, Felix bütün problemlerin de ortadan kalkacağına inanıyordu. Ancak şimdi, onun varlığı öteki taraftakilerin istesinler ya da istemesinler, öyle ya da böyle kabul etmeleri gereken bir gerçekti. Kimse için kendisinden vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu.
Yüzünü, odasının penceresinden gözüken dolunaya çevirdi. Yıldızlar çevresinde bütün ihtişamlarıyla bir bir parlıyordu. O yıldızlar, gökyüzünden anca ay doğmayı bırakırsa kaybolabilirdi ve Felix'in ayını kaybetmek gibi bir niyeti yoktu. Dolunaya bakarken uykuya dalan Felix, odasının penceresinden yansıyan ışığın altında, yıldızların parıltısıyla sarmalanmış bir huzur içinde buldu kendini. Gökyüzündeki dolunayın büyüsü, onun gözlerini kapatmasına ve rüya dünyasına dalmasına neden olmuştu.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
''Bu gün seni ne kadar özlediğimi anlatmama gerek var mı?''
Genç prens bakışlarını sevgilisinin ona gülümseyerek bakan yüzüne çevirdi, sadece yüzünü bakmak bile bütün gününün yorgunluğunu unutturuyordu. Bazı zamanlar onu göremediği için kendini zamanın hızlı bir şekilde akmasını dilerken buluyordu. Bir süredir vaktini, kralın emriyle oluşturulan yeni alfabeyi öğrenmek ile geçiriyordu. En azından abisi Munjong sayesinde tahta hak talep etmeyeceği için sarayda rahatça gezmesine izin veriliyordu. O da bu fırsatı en iyi şekilde kullanarak, bulduğu her boşluğunda kendini, ona gülümseyerek bakan bu kahverengi gözlerin yanında buluyordu.
''Prensim, bu gün derslerinizde sıkılmışsınız, diye duydum.''
Genç prens, onunla alay eden çocuğun omzuna vurarak, gözlerini devirmişti. Çevresine birkaç bakış attıktan sonra önünde duran çocuğu kolundan tutarak, hemen arkalarındaki boş odaya sokmuştu. Kapıyı arkalarından hızlıca kapatarak, şaşkın bakışlarla ona bakan oğlana gülümsedi. Elini çocuğun yüzüne düşen birkaç saç tutamında gezdirdi. Prensin yüzündeki hınzır gülümsemeden, sevgilisi de aklından geçenleri rahatlıkla anlamıştı. Saçını okşayan elini tutarak, aşağı indirmesini sağladı ama indirdiği eli sıkıca tutmaya devam ediyordu. Yüzündeki fazlasıyla hoşnut ifadeyle konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guard Angels / Hyunlix
FanfictionFelix doğduğu günden beri sebebini bilmeden birilerinden kaçmıştı. Ta ki bir gün barda o siyah saçlı oğlana denk gelene kadar. Küçüklüğünden beri sakladığı güçleri artık sır olarak kalabilecek miydi? Canlılar aleminde nefes alması yasaklanmışken...