1818
İngiltere• • •
Babasının zayıf ve yumuşacık elini tutarken, yatakta bağdaş kurarak oturmuştu genç kız. Diğer eliyle de babasının kendisininkinden tek farkı beyazları olan sarı saçlarını şefkatle okşuyordu. Mabelle'ı görenler onu babasına benzetirdi. Sarı saçlarının yanı sıra mavinin lacivertimsi tonundaki gözlerini de babasından almıştı. Annesinden ona geçen tek şey genç kızı hastalıklı gibi gösteren beyaz ten rengiydi. Pürüzsüz beyaz teni annesinde olduğu gibi güzel durmuyor, genç kızı güzel göstermiyordu. Aslında çoğunlukla herkes tarafından beğenilen bir kızdı Mabelle. Fakat o, insanların onu beğenmesine anlam veremiyordu. Kendisini hep bir ruh gibi görürdü genç kız. Daisy ise arkadaşının bu benzetmesine kızar, güzel beyaz ten rengine şükretmesini söylerdi. Çünkü o her ne kadar kendi esmer tenini sevmese de, Mabelle onu çok beğeniyordu. Hele simsiyah saçları ve koyu renk gözleriyle herkesi etkileyebilirdi Daisy. Kimse onu kızdırmak istemezdi çünkü kızdığında gözlerinde adeta şimşekler çakar, o şimşekleri de kızdıran kişiye yönlendirirdi sanki.
Ama Mabelle öyle değildi. Kızdığında ondan korkmazlardı ve bundan hiç memnun değildi.
Daisy'nin annesi Bayan Monica uzun zamandır bu evde çalışıyordu ve Mabelle doğduktan bir sene sonra da Daisy doğmuştu. Babasını hiç tanımamıştı. Ama Mabelle'ın babası her zaman onu sevmiş, baba eksikliğini hissettirmemişti. Her ihtiyacını karşılamış, onu Mabelle dan asla ayırmamıştı. Ve şu anda Daisy on yedi, Mabelle da on sekiz yaşına gelmişlerdi. Bu zamana kadar ilgisini ikisinden de hiç eksik etmemişti babası. Ama şimdi, hasta ve ölmek üzereydi.
Hastalığının ne olduğunu hiçbir doktor çözememişti bir türlü. Hangi ilacı kullandılarsa da bir işe yaramamıştı. Aksine hastalığı daha da ilerlemişti. Genç kız sadece, babasının elini ne kadar sıkı tutarsa, onun o kadar iyileşeceğini düşünmek istiyordu. Çünkü aksini düşünmeye dayanamıyordu.
Gözlerinden akmaya çalışan yaşlarını tutarak babasının yorgun yüzüne baktı. Ölmek üzereyken bile Mabelle'ın üzülmesini istemiyor, ona gülümsemeye çalışıyordu yaşlı adam.
"Ma Belle*. Sana bu ismi verirken çok güzel bir kız olacağından emindim."
Sol elini kaldırarak genç kızın yanağını okşadığında, Mabelle yüzünü onun avucuna yasladı. O sırada yaşlı adam devam etmişti konuşmasına.
"Ve bu düşüncemin kanıtı olarak şu anda karşımdasın."
Konuşmak için derin bir nefes alırken, genç kız hüzünle gülümsedi. Onun bir veda konuşması yapacağından emindi. Gözlerine batan yaşlarını tutmak, annesinin odanın diğer ucundan gelen ağlama sesiyle her saniye zorlaşıyordu.
"Sen çok güçlü ve cesur bir kızsın Mabelle. Ve de çok zeki. Tıpkı sana anlattığım hikayelerdeki kahraman gibi, sende hep bir kahraman olmak isterdin. Birilerinin hayatını kurtarmak isterdin."
Genç kız babasının, küçüklüğünden beri onu dizine oturtarak anlattığı hikayeleri düşününce gülümsedi. O hikayeleri dinlemek için onun başının etini yerdi. Her hikayede farklı bir olay farklı suçlular ve farklı kahramanlıklar olurdu. Mabelle'ın hayalinde ise o kahramanlar hep babasıydı.
"O hikayeleri dinlerken, kahramanını sen olarak hayal ederdim." diye mırıldandı yüzündeki gülümseme devam ederken.
Kızının küçüklüğünü, kıvır kıvır sarı buklelerini ve kocaman mavi gözleriyle ona bakışını hatırlayarak tebessüm etti yaşlı adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzel'im (Tamamlandı)
Ficção Histórica#1 - Tarihi Kurgu #1 - Romantic Mabelle, çocukluğunda babasından dinlediği macera dolu hikayelerin gerçek olmasını istemişti her zaman. O heyecanları yaşamak, o savaşlara girmek istemişti. Cesur ve dik başlıydı. Karşısına çıkabilecek tüm sorunların...