i

18 2 4
                                    

"han jisung,

nasılsın, iyi misin? seni özledim gerçekten. artık mektuplarının gelmesini değil senin gelmeni tren istasyonunda beklemek istiyorum.

seni çok seven sevgilin, lee minho."

"lee minho,

gayet iyiyim, sadece sensiz olduğumu hatırlayınca kötü oluyorum. bende artık yanına gelmek istiyorum, uzun zaman oldu görüşmeyeli. içimdeki özlem her saniye dahada büyüyor.

seni çok seven bebeğin, han jisung."

"han jisung,

bu mektupla beraber sana biraz para gönderiyorum. bu parayı yanıma gelmek için tren bileti almaya harca lütfen. özledim seni.

eğer geleceksen bu mektuba cevap vermeye yeltenme bile, para eline geçtiği an trene bin ve gel, evimin yerini biliyorsun zaten.

ancak gelmeyecek olursan, haber ver lütfen.

seni çok seven sevgilin, lee minho."

sevgilisinin mektubunu okuduktan sonra zarftan çıkan paralara baktı jisung. bayağı para vardı burada.

dolabına yöneldi yavaşça, bir kaç güzel kıyafet çıkardı içerisinden. en güzellerini geçirdi üzerine, sevgilisinin onu en hoş haliyle görmesini istiyordu. diğerlerini ise bavula koydu. bir kaç çift çorap, iç çamaşırı ve diğer kullandığı şeyler. şiir defteri, kalem falan.

bavulu hazırdı. hemen masasının üzerindeki kağıtlardan boş bir tane bulup kurşun bir kalemle not yazmaya başladı kağıda.

"minho'yu görmeye gittim, evde olmayacağım bir kaç gün."

aynı evde yaşadığı arkadaşı felix, habersiz kalmamalıydı. notu salondaki sehpanın üzerine koydu ve kapıya doğru yürüdü hızlıca, hiç zaman kaybetmek istemiyordu.

hızlıca ayakkabılarını giydi ve evden çıktı. tren istasyonu evine bir kaç dakika uzaklıktaydı, hızlıca vardı istasyona.

hemen bilet aldı en yakın saate.

uzun zaman sonra, büyük özlem sona erecekti.

***

bir saat olmuştu yolculuk başlayalı, daha bir saat daha vardı önünde.

büyük dağların önünden geçiyorlardı, güneşi izliyordu jisung. yaz güzel bir mevsimdi, yıllar sonra ilk defa.

dört yıldır minho ile mektuplaşıyorlardı sadece. jisung taşınana kadar sağlıklı bir ilişkileri vardı aslında, sonrasında aralarına kilometreler girmişti. mutsuzdu ikiside, mektuplardaki güzel sözler, gönderilen fotoğraflar, hediyeler, hediye edilen şarkılar yetmiyordu onlara. hediye ettikleri şarkıları beraber dinlemek, fotoğrafları beraber çekinmek, hediyeleri elleriyle vermek istiyorlardı. birbirilerinin güzel yüzlerini fotoğraflardan görmek değil dokunmak, bir kağıt parçasını değil gerçek bedenlerini öpmek istiyorlardı artık.

minho çok güzeldi. hep güzel giyinirdi, derli toplu dururdu. asla dağınık gören olmazdı onu. saçlarını hep arkaya tarar, temiz ütülü gömlekler giyer, altına kumaş bir pantolon geçirirdi. düzenli bir odası vardı, dersleri iyiydi, herkes tarafından iyi biliniyordu.

jisung ise minho'dan biraz farklıydı. upuzun dağınık dalgalı saçları vardı. hep kirli gözlükleri, lekeli tişörtleri, hep giydiği o şortu ile tam bir karmaşaydı. her yeri dağınık bırakır, kirletirdi.

intihar mektubu, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin