1. Bölüm/Kızlar vs. Erkekler

60 3 3
                                    

Hasan abinin kapıyı açmasını beklerken tek omzumdaki çantayı düzeltip arkama baktım. Kızlar kendi aralarında şakalaşıyorlardı. Onların mutlu olması beni de mutlu ettiği için hafifçe gülümsedim ve önüme döndüm. Hasan abi bize kapıyı açınca ona kısa bir teşekkür edip okula girdim. Kızların beni takip etmediklerini fark edince arkama dönüp uyarı amaçlı boğazımı temizledim. Hemen ciddi bir ifade takındılar. Mercan'a bakınca gözlerimi devirdim. Sırıtıyordu. O hep sırıtır veya gülerdi zaten. Kahkahaları hayata nispet yaparmış gibi olurdu. Gülmek onun kalkanıydı.

Hepimiz okula girdiğimizde kantinci Sultan abla koşarak merdivenlerden çıktı. Muhtemelen biz gelmeden kafeteryayı açmaya çalışıyordu. Koridorda yavaş yavaş yürürken konuştuğumuz konunun gidişatı hiç iyi gözükmüyordu.

Su korkusu olan balıklardan bahsediyorduk yahu!

En sonunda Mercan yere çöküp kahkahayı bastığında biz de gülerek ona katıldık. Birlikte ve mutluyduk.

Hayır, mutlu değildik. Sadece iyi rol yapıyorduk.

Kafeteryaya girip her zamanki masamıza kurulduğumuzda hepimiz sanki önceden anlaşmış gibi Eda'ya yavru kedi bakışı attık. Yeşil gözlerini devirdikten sonra "Tamam lan! Siz yeter ki öyle bakmayın. Ben alırım tostları." dedi ve bileğindeki tokayla bu sabah Eylül'ün bir buçuk saat uğraştığı kızıl saçlarını atkuyruğu yaparak tostları hazırlayan Sultan ablaya ilerledi. Gözlerimiz Eylül'ü buldu. Eda'nın saçlarına içinden değişik fanteziler düşlercesine bakıyordu. Biz sırıtırken Mercan güldü. Merve ciddileştiğinde hepimiz dikkatimizi ona verdik.

"O değilde kızlar bugün erkek çetesiyle basketbol maçımız var. Ne yapacağız?"

Erkek çetesi, bizim gibi beş kişilik bir çeteydi. Arda, Sercan, Ekin, Yağız, Pusat. Arda benim gibi çete başıydı. Aramızda onuncu sınıftan kalan bir düşmanlık vardı. Birbirimizin en büyük düşmanıydık. Ancak dışarıdan gelen zararlara karşı birbirimizi kendi canımız gibi korur ve sahiplenirdik. 'Ona sadece ben zarar verebilirim.' kafası. Bu da okulda üç çeşit gurup oluşturmuştu: Ya feminist kızlar ve abaza erkekler gibi kızlar çetesini tutardınız, ya maço erkekler ve sürtük kızlar gibi erkekler çetesini seçerdiniz, veyahut mantıklı bir insan olup iki tarafa da yaklaşmazdınız.

"Onları haşat edeceğiz!" diye tısladı Eda elindeki tepsiyi masaya koyarken. Tepside altı tost, dört ayran ve bir şeftalili ice tea vardı. Hayvan Mercan bıraksan bizi de yiyeceği için altıncı tost muhtemelen onundu. Bense tostun yanında ayran sevmezdim.

Tostumdan bir ısırık alırken aklıma gelen fikirle sinsi sırıtmamı yüzüme yerleştirdim. Ne olduğunu anlayan grup bana döndü. Sadece gözlerime bakarak ruhumu bile okuyabilirlerdi onlar.

"Plan ne patron?" diye sordu Eda. Diğerleri de onu onaylayan mırıltılar çıkardı.

"Geçen ayki yağ faciasından sonra soyunma odaları için bir önlem almışlardır." Hepsinin yüzünde hatırladıklarını belirten ifadeler belirince sırıtmam genişledi. Geçen ay maçtan önce erkeklerin soyunma odasına yağ torbaları yerleştirmiştik. Torbalar patlayınca hepsinin forması yağ olmuştu. Ekin kayıp bileğini burkmuştu ve maalesef (!) maça çıkamamıştı. Geri kalanlar ise temizlenecek vakit olmadığı için maça yağlı çıkmışlardı ama çıkmadan önce intikamlarını almışlardı. Maç başlamadan dadikalar önce bize sarılmışlardı. Ve bizim de üstümüz onlar kadar olmasa da kirlenmişti işte. Sonuç olarak maçı biz kazanmıştık.

"Bugün onları maymun gibi oynatacağız." dedim. Hepsi bana mal mal bakarken zeki kızımız Eda'nın aklında bir şeyler oluşmuştu bile.

"Formalarına kaşıntı tozu dökeceğiz." diye devam ettirdim sözlerimi. Hepsi bana dehşetle baktılar. Birkaç 'Harikasın!' faslından sonra Eda söz aldı.

"Ben bugün Emre'yi ararım. O bize kaşıntı tozu bulur." Sırıtarak onayladık onu. Emre güvendiğimiz sayılı insanlardan biriydi. Ece gibi Köprüaltı'nda doğup büyümüştü ve tecavüz olayından sonra Mercan'a en çok yardım eden kişilerden biriydi.

Köprüaltı yaşadığımız yerdi. Hepimizin yolları burada kesişmişti. Demir buranın sahibiydi. Köprüaltı her türlü pisliğin bulunduğu bir yeraltı mekanıydı. Neredeyse hiç kimse bu mekanı bilmezdi. Yalnızca ölmek isteyip de beceremeyenler ve kaderin kötü oyunlarına kananlar buraya gelirdi. Kumar, uyuşturucu satıcılığı, kadın pazarlama, kaçak içki, adam öldürme ve yaralama gibi birçok şey burada yapılırdı. Her şeye rağmen şehirdeki en kurallı yerlerden biriydi. Kimse hile yapmaz, sebepsiz yere adam öldürmez veya yaralamaz, hırsızlık yapmaz, başı boş olmayan hiçbir kadına yan gözle bakmazdı. Yapana ise toplum gerekli cezayı verirdi.

Köprüaltı'nın üstü ise buranın tam tersiydi. İçinde avukatların, doktorların oturduğu temiz evler, huzurlu caddeler vardı. Götlerinin altında neler yaşandığı hakkında hiçbir fikirleri yoktu zengin züppelerin.

"Ben Yağız'ın ağzından laf alırım. Derste hava atacak diye tüm planlarını bana anlatıyor bu aptal çocuk." dedi Merve. Kahkaha attık. Oturma düzenimiz garipti aslında. Sınıftaki cam kenarındaki tüm sıraları biz iki çete almıştık. En arkada ben ve Arda vardı. Önümde Eda ve Sercan, orta sırada Mercan ve Ekin, onların önünde Merve ve Yağız, en önde de Eylül ve Pusat oturuyordu.

Eda çöpleri götürürken kantin yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Bir süre daha saçma sapan konulardan konuştuktan -ki bu esnada bütün gözler üzerimizdeydi.- sonra çalan zille yerimizden kalktık. Yavaş ama havalı ve soğuk adımlarla sınıfa ilerlerken on ikiler dahil herkes yolumuzdan çekiliyordu. Bu...

Güçlü hissettiriyordu.

Evet. Doğru kelime buydu.

Sınıfın katına çıktığımızda karşı taraftan erkekler de gözükmüştü. Hakkını verelim hepsi de taştı.

İki grup da sınıf kapısının önünde durdu. Ortada ben vardım ve karşımda Arda vardı. Diğerleri de karşı karşıya gelmişti. Arda'nın bal rengi gözlerine bakarken hafifçe gülümsedim. Kızların da hareketlerimi taklit ettiğini bilerek bir bacağımı diğerinin önüne aldım ve siyah eteğimin kenarlarından tutup hafifçe kaldırdım. Dizlerimi kırarak öne doğru hafifçe eğildim.

"Günaydın beyler."

Onlar da bir adım öne atarak dizilerini hafifçe kırdılar ve ellerini dansa kaldırılmış gibi bize uzattılar.

"Günaydın kızlar."

Zarifçe bize uzattıkları ellerini tuttuk. Sınıfa ilk Eylül ve Pusat girdi. Biz de peşinden girdik. Bizi sıralarımıza oturttuktan sonra kendi sıralarına geçtiler. Buna çok mu çalıştınız diye sormayın. Bu işin sadece prensip kısmıydı.

Şimdi düşmanlık başlamıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 19, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Köprüaltı Kızları.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin