"Zümra, çocuk muyum ben Allah aşkına." diyerek yüzüme ters bakışını atan sevgili eşime asla taviz vermeksizin aynı kararlı duruşumla baktım.
"Gel buraya." dedim, dediğimin aksine ben onun yanına giderken. Elimdeki havluyu açıp yavaşça yüzünü kuruladım.
"Sinirleniyorum ama." dediğinde omuz silktim.
"E yani?" dediğimde yukarıya bakıp sabır diledi hemen. Sonrasında yüzündeki bıkmışlık ifadesini hoş bir gülümseme aldı. "Ne oldu sayın dev adam, neden gülümsediniz?" diye sorsam da o da omuz silkmekle yetinip arkasını döndü. "Dur dur bana tutun." diyerek hızla yanına geçip kolunun altına geçiş yaptım.
"Bu ne kadar böyle sürecek?" dediğinde başımı kaldırıp ona baktım.
"Tamamen iyileştiğine emin olana kadar."
"Benim hastalığım böyle tutunmakla değil sana tutunmakla geçer. Zira ben gönülden yaralıyım." dediğinde bir an şaşırarak ona baksam da yalancıktan küçük bir tokat bıraktım yanağına.
"Dalga geçmeye utanmıyor musun?" dediğim sırada bir şey diyecekti ki o sırada kapının çalması ile 'geliyorum' diye seslenip Ali'yi koltuğa oturtup hızla kapıya geçtim.
"Günaydın gülüm." dedi Melek abla kapıyı açtığım anda.
"Günaydın abla." dedim gülümseyerek.
"Kahvaltı hazır, istediğiniz zaman inersiniz." dedi ve aklına yeni bir şey gelmiş gibi devam etti. "Bir şeye ihtiyacınız var mı, yardımcı olalım." dediğinde başımı hayır anlamında salladım.
"Yok ablacım. Akşam sağ olsun çocuklar sürekli yokladılar beni." dedim gülümserken. Tüm gece Asaf Efe ve Gökhan taşıyalım mı, sen yorulma gibisinden yazmış, kızlar ise diğer konularda yardım edebilecekleri bir şey var mı diye yoklamışlardı.
"Tamamdır ablam, ben ineyim bekliyoruz sizi. Hatta Gökhan'a söylerim o getirir Ali'mi." dediğinde ben tam zahmet olmasın diye 'gerek yok' diyecektim k Ali benden hızlı davrandı.
"Gerek yok abla. Biz inmeyeceğiz. Evde yapacağız kahvaltıyı."
"Ablacım hazırladık biz zahmet etmeyin. Gelin hep beraber kahvaltı yapalım." derken sesinde ricadan daha fazlası vardı.
"Gerek yok." diyerek net bir sesle tüm konuşmayı kesen Ali'ye hayretler içerisinde bakmıştım. Ali ailesiyle asla konuşmadı. Hayır hayır bu Ali değildi. Şu ana kadar görmediğim bir şey olarak ailesine karşı ilk kez Korkmaz olmuştu.
"Afiyet olsun gülüm. Bir şey olursa ara mutlaka." diyerek üzgün şekilde koluma dokunan Melek ablaya mahcup bakışlarımı atmıştım.
"Neden böyle yaptın? Çok üzüldü." dedim kapıyı kapatır kapatmaz Ali'ye bakarken.
"Öyle gerekiyordu." dediğinde tek elimi belime koyup ona garip bakışlar attım.
"Niye öyle gerekiyormuş?"
"Samanı sakladım, zamanı geldi." dediğinde garip bir şekilde baktım. "Sen yemek hazırlamam falan diyorsan da önemli değil." dediğinde başımı salladım.
"Mesele bu değil ve sen bunu çok iyi biliyorsun." derken gözlerimi kısarak ona bakmıştım.
"Mesele senin yemek yapmayı bilmemen mi?" derken ki gülüşüne alaycı bir gülümsemeyle karşılık verdim.
"Poğaçayla pişiyi yerken hiç de öyle demiyordun ama."
"Ne diyormuşum, ne yalan sıkıyormuşum acaba." derken ki gülüşü sinirimi iyiden iyiye bozmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRABZON GÜLÜ
Teen FictionDikkat: Bu kitap tam bir aile sıcaklığı hissettirir. Gereksiz entrikalara ve +18 sahnelere ev sahipliği yapmaz. Bu güzel yolculukta bana destek olursanız sevinirim. ~~~~~~~~~~ Hani daha ne olabilir ki dediğimiz bir an vardır ya, işte ben o anı yaşa...