Veysel hastaneye geri döndüğünde vakit akşamüstüne yaklaşmıştı. Kenan uyanıp kendini toparlamıştı, Döndü ve Muammer de başında bekliyordu. Veysel'in içeri girmesiyle tüm başlar ona dönerken Kenan yerinde doğruldu.
"Veysel'im? Abicim nereye gittin öyle birden?" diye sordu merakla. Veysel omuz silkti.
"Önemli bir şey değil abi ya, ufak bir işim vardı. Kusura bakma seni de bıraktım burada böyle..."
"Yok oğlum ne kusuru saçmalama." diye gülümsedi Kenan. Veysel de gülümsedi ve seruma baktı.
"Hah bitmiş. Ee çıkıyoz mu? İzin verdiler mi?"
"Hee, doktor çıkabilirsiniz dediydi. Seni bekliyorduk biz de." dedi Muammer. Sesindeki iğneleyici tonu duymazdan geldi Veysel.
"E hadi o zaman. Gel abim..."
Kenan'ın yataktan kalkmasına yardımcı oldu, neyse ki Kenan başı dönmeden ayakta durabiliyordu, kendini iyice toplamıştı. Çıkış işlemlerini hallettiler ve hep beraber hastaneden ayrıldılar.
**********
"Geç oğlum geç, yavaş. İyisin de'mi?"
"İyiyim anne." dedi Kenan isyanla. "Altı üstü ateşlendik ya. Sakin olun biraz."
"Hee. Altı üstü ateş." diyen kardeşinin sesiyle ona döndü. Veysel dik dik bakıyordu abisine montunu çıkarırken. "Dua et yorgunsun yoksa başlardım ateşine."
Kenan kıkırdadı, o da montunu çıkarıp askılığa astı. Dönüp ailesine baktı. "Ya kusura bakmazsanız, ben odada biraz dinlensem olur mu?"
"Olur oğlum olur." dedi Döndü hemen. "Sormana bile gerek yok, geç dinlen sen."
"Ben yemeği getiririm abi sana." diye ekledi Veysel. Kenan hepsine gözleri ışıldayarak baktı.
"Sağolun." dedi usulca. "İyi ki varsınız."
Yüreğinde sıcacık duygularla arkasını dönüp merdivenleri çıktı ve odasına girip kapıyı kapattı. Üstüne temiz bir şeyler giyip yatağına uzandı, gözlerini yumdu. Çok şükür daha iyi hissediyordu.
Aklına gelen Barış meselesiyle canı sıkıldı. Çözmesi gereken bir diğer sorun da buydu. Parayı vermeyeceğini söylemişti ama bir yanı, onca yıldır Barış'a abilik yapan yanı, buna asla katılmıyordu. Kenan eninde sonunda o yanını dinleyeceğini biliyordu ancak elindeki tüm parayı pat diye kardeşinin kumar borcuna vermek... Öyle her yiğidin harcı değildi.
Sabah komodinde kalmış olan telefonunu aldı, bildirimlere baktı. Hiçbir şey yoktu. Ne arama, ne mesaj... Kaşları çatıldı. Barış bu işin peşini bu kadar kolay mı bırakmıştı yani? Gelip tekrar sormayacak- pardon, 'rica etmeyecek' miydi? Aldığı cevapla dönüp gidecek miydi? Başka kimden para isteyebilirdi ki?
Düşünmekten başındaki ağrı şiddetlenirken alnını ovuşturdu. Belki de başına bir şey gelmişti... Borcu olduğu adamlar bir şey yapmaya mı kalkmıştı? Eğer öyleyse hissedeceği vicdan azabının haddi hesabı yoktu. Üvey kardeşini aramakla boşvermek arasında gidip gelirken, kapı açıldı. Veysel'in elinde tepsiyle içeri girdiğini gören Kenan hafifçe gülümseyip doğruldu.
"Gel abicim."
Veysel kapıyı ayağıyla kapattıktan sonra yaklaşıp tepsiyi komodine bıraktı, sonra da yatağın kenarına oturdu. Abisinin yüzüne dikkatle baktı. "Çok şükür..." diye mırıldandı. "Daha iyi görünüyon. Aklım çıktı sabah seni öyle görünce."
"Artık kapatsak şu konuyu olmaz mı?" dedi Kenan, hafif bir isyan vardı sesinde. "Bak ben iyiyim, gerçekten. Endişelenme daha fazla."
Veysel'e kalsa pek de konuyu kapatası yoktu ancak Kenan'ı kırmadı ve başını salladı. "İyi madem, sen öyle diyorsan..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günbatımı • Kenan Kaya & VeyKen (Gönül Dağı)
Fiksi PenggemarBir güneşin batışı gibi daha da kötüye gitti her şey. Ama herkes, ufuktaki kızıllığın seyrine daldı ve kimse geriden gelen karanlığı görmedi.