Bölüm 1/ Uçak

123 3 2
                                    

Merhaba arkadaşlar, bu ilk hikayemiz. Bu kitabı üç kişi yazıyoruz. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar.

Multi: Açelya Akyıldız.

~~~~~~~~~~~~~~~

Annem hala mutfaktan bana bağırıyordu. Anlamıyorum Los Angelas' da ne vardı? Beni tanıyan herkes orayı sevmediğimi hatta nefret ettiğimi bilirdi. Ama annemle babam sanki bana ceza veriyormuş gibi beni her yaz Los Angelas'a gönderiyordu.

Ben kim miyim? Ben Açelya Akkyıldız. 19 yaşında İstanbul Üniverstesinde okuyan bir kız. Ayrı eve çıkılmasına izin verilmediği için annesi ve babasıyla yaşayan biri.

Ama nedense bu yolculuk hiç içime sinmemişti. Annem sonunda bağırmayı kesip yanıma gelmeyi akıl edebildi. Odamı inceledikten sonra bana baktı.
" Bavulunu hala toplamamışsın? "
Göz devirdim. Ama bavulumu toplamak zorundaydım. Bütün şortlarımı ve yarım t-shirt'lerimi bavula koydum. Havanın soğuma ihtimaline karşı birkaç pantolon ve hırka aldım. Bavulmu kapatıp odamdan çıktım. Babam beni kapıda bekliyordu. Anneme sarılıp babamla dışarı çıktım. Söylene söylene arabaya bindim. Babam arabayı çalıştırdı ve kısa süre sonra araba hareket etmeye başladı. Araba hareket etmeye başlayınca bende çevremi incelemeye başladım. Buraları tam üç ay boyunca göremeyecektim. On beş dakika sonra havaalanına geldik. Babama sarıldım, bavulumu aldım ve havaalanına girdim. Ucu ucuna yetişmiştim. Uçağın kapıları birazdan kapanmak üzereydi. Geri dönmeyi düşünmüştüm ama elimdeki bilete bakıp bu düşünceden vazgeçtim. Kapının önüdeki kadına biletimi gösterdim ve uçağa doğru yürümeye başladım. Uçağa binince kendi yerimi buldum, ve oturdum.

Telefonumu uçak moduna aldıkdan sonra etrafıma bakındım. Sol çaprazımda sarı saçlı bir çocuk, siyah pantolonu ve üstünde beyaz gömleği ile çok iyi görünüyordu. Tekrar etrafa baktığımda yanımda horlayan adama baktım. Kulakligimi takip love me like you do ya tıkladım. Şarkıcının huzur verici sesi kulaklarımı doldururken uykumun geldiğini hissettim ve gözlerimi kapattım.

~~~~~~~~~

Uyandığımda kulağımda kulaklığım yoktu ve bacağımda bir uyuşmuşluk vardı. Sanki kopmuş gibiydi. Etrafıma baktığımda heryerin kan olduğunu gördüm. Ve küçük bir çığlık attım. Kendi bacağıma baktığımda yaralandığını gördüm. Diğer insanlara kıyasla hiçbirşey olmamıştı. Bi dakika, ben nerdeydim? Kahretsin sanırım uçak düşmüştü. Kemerimin takılı olduğu için dua ettim. Ayağa kalkmaya çalıştım. Ve başarılı oldum. Hemen ilaç malzemelerinin olduğu yere gidip ihtiyacım olan şeyleri aldım. Babam doktor olduğu için bu işlerden az çok anlıyordum. Bacağıma gerekli işlemleri yaptıktan sonra telefonumu aramaya başladım. İki koltuk öteye gitmişti ama hala çalışıyordu. Uçağın kapısı açık olduğu için dışarı çıktım. Buranın bir ada olduğunu gördüm. Telefonumdan birilerini aramaya çalıştım ama telefon çekmiyordu. Umutsuzca başımı öne eğdim. Belki birilerini bulurum diye adanın içlerine dogru yürümeye başlayacaktım ki uçaktan bir inilti duydum. Hemen uçağa doğru gittim. O sarişin cocuktu.

"İyi misin?" Ayaği koltuğun altina sıkışmıştı. Cekmeye çaliştiğimda başarısız oldum.

"Daha güçlü cek" sesinden belliydi cani yaniyordu. Kollarindan tutup kendime doğru çektim. Bu sefer başarili olmuştum. Cantamdan uçakta bulduğum şeyleri cikarttim ayağina pansuman yapmaya başladim.

"Aciyo mu?"

"İyiyim." Sesi düzelmişti. Ayağa kalkmaya çalıştı. Sendeliyordu ama  yürüyebiliyordu.

"Uçak nasıl düştü?" Bana bilmez gözlerle baktı.

"Bilmem."

"Nasıl bilmem?!"

"Sen nasıl uyuyorsan bende uyuyabilirim ve bu seni ilgilendirmez."

"Yani bilmiyosun."

"Ya kızım bi sus ya. Oturuyodum. Birden uçak sarsıldı ve uçak düştü. Bir uçak nasıl düşüyorsa öyle yani."

Sinir bozucu bir şekilde güldüm. "Evet ya, bende hobi olarak uçakların nasıl düştüğünü araştırıyorum."

Cevap vermedi. Bende üstelemedim.

"Meyve topla."

"Ne?"

"Meyve topla diyorum."

"Niye?"

"Üzgünüm prenses ama adada durmak için yemek yememiz lazım. Ben odun toplayıp ateş yakıcam. Sende meyve topla."

Ona sinirli bakışlarımı gönderdim ve arkadaya dönüp ilerlemeye devam ettim. Küçuk bir kahkaha atıp bana seslendi.

"Ağaçlar diğer tarafta."

Aniden durdum. Ve ona doğru yürümeye başladım. Yanından geçip ağaçlara doğru ilerledim. O da benimle geliyordu.

"Ne istiyorsun?!"

"Hani ağaçlar bu taraftaydı ya, bende odun toplayacağım. Odunu ağaçtan alıyorsun hani."

Umursamayarak ilerlemeye devam ettim. Zaten o da yolunu değiştirmişti. Yarım saat sonra buluşma yerine elimde üç hindistan cevizi ve iki avakado ile döndüm. Sarışın çocukta ateşi yakmış beni bekliyordu.

"Sonunda gelebildin. Akşam oldu. Hey, sadece bunları mı getirebildin?"

"Beğenmediysen yemeğebilirsin."

Göz devirdi ve elimden bir hindistan cevizi ve bir avakado aldı. Sonra onları yemeğe başladı. Ben ona dik dik bakıyordum.

"Yemeğini yemessen açlıktan öleceksin."

Kuma oturdum ve elimdekileri yemeğe başladım. Yemeğim bitince ona doğru baktım.

"Adın ne?"

"Bulut. Senin?"

"Açelya. Ne için oraya gidiyordun?"

"A şey, boşver."

"Yaa, lütfen."

"Hayır dediysem hayırdır! Anladın mı!!"

"Peki." Bağırmasına gerek yoktu. Ama nasıl bir anda bu kadar ciddileşebildi anlamıyorum.

"Burda yatacağız."

"Ne?"

"Üzgünüm prenses, ama buraya şatonuzu kuramayız. Bu günlük burda kumların üzerinde yatmak zorundasınız."

"Tamam." Ne bileyim, bana prenses demesi hoşuma gitmişti. Bende yıldızlara baktım ve annemi düşündüm. Acaba haberi almış mıydı? Aldıysa çok üzülecekti. Ben bunları düşünürken göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Yanımdaki kişiye aldırmadan gözlerimi kapattım ve kendimi uykuya teslim ettim.

CivcivHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin