11: Geçmiş Hakkında.

24 2 0
                                    

On birinci bölüm.

Uçak gökyüzünde normal seyir halindeyken bir anda motorun yanmasıyla sallanmaya başladı. Türbülansa girmiş gibi sallanmaya devam ederken korkuyla irkildi. Yanında oturan abisinin koluna sıkı sıkıya tutunurken ağladığını fark etti. Uçak, dik bir şekilde hızla aşağı doğru süzülüyordu. Eğer pilot bir şey yapmaya devam etmezse yere çakılacaklardı.

"Abi! Ne olur bir şey yap!" abisi sıkıca elini tuttu. "Abi lütfen!" çığlık atarcasına çıkan sesini duymuyormuş gibiydi. Bakışları kardeşine kaydığında kafasının sağa doğru yattığını ve kanadığını gördü. Elini kalbinin üstüne götürdüğünde atmadığını fark etti. "Sude!" korkuyla bu sefer titreyen parmaklarını burnuna götürdü, nefes almıyordu. "Abi Sude nefes almıyor! Bir şey yap abi nolursun! Sude uyanmıyor!"

"Bu durumda bir şey yapamam," sesi oldukça soğuktu.

"Ne demek yapamam?! Nefes almıyor diyorum!"

"Elimden bir şey gelmiyor Müjgan. Öldü, elimizden bir şey gelmez," gözyaşları yanağını ıslatırken kendini geri çekti. "Ölemez! Duygu ölmedi! O da bizi bırakamaz abi, olmaz!" kardeşini kolundan tutmuş gücü yettiğince sarsıyordu. "Duygu, n'olur aç gözünü ablacım, n'olur! Sen de bırakma bizi! Duygu, aç gözünü Allah aşkına!"

Sude uyanmadı, abisi ona bakmaya devam etti, o ise kardeşini uyanması için sarsarken ağlamaya devam etti.

"Hih!" yattığı yerden irkilerek uyandı Müjgan. Gözlerini birkaç kere kırpıştırdıktan sonra sokak lambasının aydınlattığı odaya bakındı. Akan burnunu çektiğinde ağladığını anladı. Rüyasında gördükleri aklına gelince duran gözyaşları yine baş gösterdi.

Kafasını sağ tarafında yatan kardeşine döndü. Mışıl mışıl, Müjgan'ın gördüğü kabustan habersizce uyuyordu. Aşağıya sarkmış eline uzanmaya çalıştı ve başardı da. Parmak uçlarını Sude'nin eline değdirince akmayı bekleyen gözyaşları yanağına doğru yol aldı.

Ailesinden hele ki bu evden birisinin daha cenazesi çıkarsa bu sefer hiç toparlanamazdı Müjgan. Anne ve babası öldükten sonra kardeşlerine karşı daha da bir düşkün olmuştu, bunu belli ediyordu da. Tekrar burnunu çekerken Sude'nin parmaklarını yavaş yavaş okşamaya başladı.

Didişseler dahi mükemmel bir abla-kardeş ilişkileri vardı. Didişmeleri de kısa sürerdi zaten. Küs olsalar dahi düşmanlarının yanında birbirini kollar asla açık vermezlerdi.

Ağlarken gülümsedi Müjgan. Ailesinden ona kalan en güzel varlıklardan biriydi o, diğeri de abisiydi. Allah'ın ona verdiği bir lütuftu ikisi de. "Abla, uyumadın mı?"

Kardeşinin uykulu sesini duymasıyla bakışlarını birleşen ellerinden yüzüne çevirdi. "Saçma bir kâbus gördüm ondan uyandım."

"Pencereyi açayım mı? Temiz hava iyi gelir," elini geri çekip yanağındaki gözyaşını elinin tersiyle sildi. "Balkona çıkmamda yardımcı olursan daha iyi olur."

Sude, uykulu uykulu yerinden kalkıp akülü arabayı ablasının yatağına kadar yanaştırdı. Müjgan yerinde zorla doğrulduktan sonra iki yatağın arasında duran komodinde duran sigarasını, telefonunu ve suyunu aldı. Sude'ye yardım etmeye çalışarak akülü arabaya bindi. Ona bir şey demeden elindekini kucağına koyduktan sonra kapıya doğru ilerledi. "Gelmemi ister misin? Ya da bekleyeyim mi?"

"Gerek yok güzelim uyu sen," başka bir şey demesine fırsat vermeden odadan çıkıp balkona doğru ilerledi.

Balkona da vuran sokak lambası ilk önce gözünü aldı. Bir elini gözüne siper ederek ışıktan kurtuldu. Arkasını sokak lambasına verip balkonda masanın bir ucuna yaklaştı. Suyu masaya koyduktan sonra paketten sigara çıkarıp paketi de yanına iliştirdi. Dumanını iyice ciğerine çekerken sigarada çıkan yanma sesini dinledi. Mahallede küçücük bir ses dahi olmadığı için rahatlıkla duyabiliyordu. Kafasını yukarı kaldırıp bulutsuz gökyüzüne baktı. Ay tüm çıplaklığıyla göz önündeydi.

MUÂŞAKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin