Bölümlük şarkı: Royalty ~ Egzod, Maestro Chives, Neoni
Yatağımda uyandığımda odadan sesler geliyordu. Battaniyemi yavaşça üstümden kaldırdım ve kenara ittim. Normalde asla sabah böyle hararetli konuşmalar bizim odamızda olmazdı. İçimi bif merak sardı.
Hemen aşağıya gizlice yattığım yerden baktım.
İki tane adam vardı.
Kadınların teker teker boyunlarına bakıyorlardı.Bizim odamıza iki adam mı gelmişti?
Bunun için çok önemli bir şey olması lazımdı.
Acaba ne olabilirdi?Bu sürekli karşılaştığımız bir durum değildi.
Bu yüzden bana normal de gelmiyordu.
Adamları biraz inceledim. Üstlerinde çelik yelekler, kıyafetler vardı. Çok ciddi ve kaba gözüküyorlardı. Bu duruşları beni nedendir germişti. Biraz daha dikkatlice bakınca bir adamın arkasında kraliyet sembolü olduğunu gördüm.Ne!
Onlar saraydan mı gönderilmişlerdi?
Hemde bize...Uzun boylu adam kabaca bağırarak "Nerede o?! Onun burada olduğunu biliyoruz! Saklamayın!" dedi. Uzun boylu sakallı bir adamdı ve düşündüğümden de sinirliydi.
Diğer adam ise "Bize hemen o kutsal izin sahibini gösterin köleler!" dedi. Bu diğerine göre daha az sinirli ve güçsüz görünüyordu. Sakallı adam sürekli kadınların önünde volta atıyordu.Bunların olayı neydi böyle?!
Bu şekilde davranmalarının bir sebebi olmalıydı. Bir an içimi bir korku sardı.
Neredeyse herkes aşağıda düz sıradaydı. Ben geç uyandığım için beni uyandırmazlar...
Acaba o bahsettikleri kişi ben miyim?Neden bilmiyorum ama beni görmelerini istemedim. İçimdeki iflah olmaz bir dürtü vardı buna dair. Tam beni görmesinler diye geri doğru saklanacaktım ki bu lanet olası ahşapdan bozma yatak öyle bir ses çıkardı ki.
Ahh yine ben!
Birden herkesin bana baktığını hissettim.
Zaten herkes de bana bakıyormuş.Uzun, sinirli adam " Hey sen! Senin orada ne işin var? Çabuk gel buraya!" dedi.
Haraketsiz şekilde adama bakıyordum. Niye öylece kaldığımı bende bilmiyordum.
Gitmek istemedim. Adam biraz durdu ve sonra "Sen buraya gelecek misin yoksa ben mi seni zorla oradan buraya getireyim?" dediğinde bu kadar kaba olabileceğini düşünmüyordum. Bu yüzden adama onu öldürecek gibi bakıyordum.
Adam da bana öyle bakıyordu.
Ama inat etmiştim bir kere.
En sonunda diğer adam gelip beni kolumdan sıkıca kavradı. Koluma işkence ediyordu ve bu beni deli ediyordu.
Evet, köleydim ve yaşadığım hayattan ve olduğum durumdan nefret ediyordum.Zorla aşağı indirmeye çalıştı. Biraz direndim ama benden yapısal olarak daha güçlü olduğundan beni iki kolumdan tutup itekleyerek kadınların yanına indirdi.
Beni kadınların durduğu düz sıraya doğru elinin tersiyle itti. Orada sabrımın son sınırlarını yaşıyordum ama yinede dışarıya çok büyük bir tepki vermeden bekledim. Ne zaman abartılı, isyana benzer davranışlarım olduysa ceza yemeden, işkeneceler yaşamadan uslanmazdım.
Adamlardan biri eline, diğer adamın cebinden çıkardığı şişeyi aldı. Bu şişe yeşil renkliydi ve içindekide yeşil ve köpüklü bir şeye benziyordu. Diğer adam bu sefer cebinden mor ve siyah renkleriyle oluşturulmuş bir şişe çıkardı. Öteki şişeyle karıştırdı. Bu iki sıvının karışımının rengi çok garipti...
Sanki beni iten bir his gelmişti aniden içime.Yanımdan koluma vurulan bir dirsek darbesiyle yerimden sıçradım. Darbenin geldiği yere baktığımda Freya'nın bana delici gözlerle baktığını gördüm. "Ne bakıyorsun öyle? Bu adamlar ne yapmaya çalışıyor?!" dedim Freya'ya fısıldayarak. Oda bana adamlar duymasın diye aynı ses tonunda cevap verdi. "Saray görevlendirmiş. Birisini arıyorlar. Boynuma bak!" dedikten sonra omzunu eğip, başını yana çevirdiğinde boynunda bir yara izi olduğunu gördüğümde şoke oldum.
Yaranın etrafı tahriş olmuştu. Freya eliyle boynunu tutarken "Bildiğin işkencelerimize benziyor bu!" dedim. Freya 'bilmiyorum ki!' dercesine bir hareket yapınca sinirle adamlara döndüm.
Eline bir pamuk aldığını ve şişedeki sıvıyı pamuğa çok az koyuyor olduğunu gördüğümde korkum tazelenmişti.
"Boynunu aç." dedi hiç beklemediğim bir anda.
Emir verir gibi söylemişti.
Bende tabiki böyle şeylere tahammülüm olmadığı için tehdit edici bir ses yakalamaya çalışarak "Hayır!" dedim.
Köleydim ama emir almaya tahammülüm yoktu.
Adam tekrardan, ısrarla "Boynunu aç." dedi.Uzun boylu adam elinde pamuğu, şişeleri diğerinin ellerine tutuşturdu ve kollarımdan beni tutmaya çalıştı. Boyundan dolayı ona karşı koymam daha zor oluyordu. Boynumu açtı ve kafamı yana yatırdı.
Diğer adam bana doğru geldi.
Elindeki pamuğu boynuma bastırdı.
Boynum aşırı derecede acımaya başladı.
Çırpınmaya çalıştım ama olmadı.
Sanki o pamuğun üstündeki sıvı bana birşey yapmıştı. Kıpırdayamadım. Ne kadar denesemde kıpırdayamadım.Ve işte o an sanki içimdeki ruhum kıpırdadı.
Birşeyler olduğunu ve olacağını hissettim...Adam pamuğu hafifçe orada gezdirdi. Pamuğu çektikten sonra adamın yüzünü izlemeye başladım. Adamın gözleri öyle bir açıldı ki sanki karşısında canavar vardı. Bu ifadesinden dolayı bende şaşırmış ve daha da korkmuştum. Dehşetle fısıldayarak "O... Bu o... Yüce tanrıçalar, kutsal izi bizlere bağışladı. "
Beni tutan adam bir boynuma bir bana bakıyordu. Beni göstererek "Ne? Gerçekten de bu o mu?" dediğinde neler olduğunu anlayamıyordum.Boynumda öyle bir ağrı hissediyordum ki kıvranacak kadar canım yanıyordu ama kıpırdayamıyordum.
Herkes birden etrafıma toplandı.
Boynuma bakan çoğu kişi korku ve endişeli şekilde şok oluyordu ve ben onları izledikçe daha çok kaygılanıyordum.
Adam hiç beklemediğim bir anda bağırarak "Bu o, son varis! İşte yüce atalarımız, alflerin varisi, son alf! İlan edilmiştir ki artık alflerin hala soyları var!" dedi.O anda sanki herşey durmuştu. Etrafı duymuyordum bile.
"Ne?... Ne!? Ben... " diyebildim sadece.
BÖLÜM SONU!
SEVDİYSEN OKUMAYA VE TAKİP ETMEYE DEVAM ET 💮
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Kılıç 1
FantasyElementleri temsil eden dört büyük tanrıçanın yarattığı bir evren... Doğayla barış içinde yaşayan alflerin yanına getirilen insan soyuyla her şey değişiyor. İnsanlar tüm doğanın dengesini bozuyor ve yaradılıştan beri var olan alflere savaş açıyorlar...