Gözlerimi açtığımda,oldukça havasız ve küf kokan bir odada kollarımızdan zincirlenmiştik.
Uykunun etkisinden çıkamayıp rüya gördüğümü zannettim.Fakat,burası her şeyden daha gerçekti.Kollarındaki zincirleri kırmak için kendini duvardan duvara vuran Ena'nın gürültüsünden dolayı benden hemen sonra da Zako uyandı.
Zincirleri her hareket ettirdiğimde bir elektrik modülü duvarı teğet geçerek zincire oradan da kollarıma ve boynuma çarpıyordu.Saçlarımdan parmak uçlarıma kadar anlık bir yanma hissettim.
Zako.gözlerini kocaman açmış,tam karşımızda duran demir zincirli kapıyı inceliyordu.Yoshe ise hala uyanmamıştı,gözlerinin altı mosmor olmuştu ve yüzü çiziklerle doluydu.
Zako,başını Yoshe'ye çevirdi."Uyanık olsaydı,bizim seçilmiş savaşçılar olduğumuzu söylerdi."
Ena,zincirleri kırma konusunda olan inancını kaybetmiş olmalı ki,elindeki zincirleri serbest bıraktı,yüzünü bize çevirdi,yorgun ve bezmiş bir ses tonuyla, "Savaşçı mı?Bizden olsa olsa seçilmiş ahmaklar olur."
Bu sırada,benim kafamın içi sorularla doluydu."Lanet olası bir korku treni yüzünden başımıza ne tür bir bela aldık?"diye düşünürken,yakınlardan ayak sesleri gelmeye başladı.Sanki derinlerden konuşma sesleri de geliyordu?
Bunların hayal dünyamın ürünü olup olmadığını anlamak için bakışlarımı Zako ve Ena'ya çevirdim.Yüz ifadelerinden,sesleri bir tek benim duymadığımı anlamak zor değildi.Seslere dikkat kesilmiş,ne konuştuklarını anlamaya çalışıyorlardı.
Sesler gittikçe yaklaşıyordu,büyük ihtimalle yanımıza geliyorlardı.Fakat bir sorunumuz vardı,o da başımıza ne geleceğini hiçbir şekilde tahmin edememizdi.Birbirimize korku dolu gözlerle bakmaktan başka bir şey yapamıyorduk.
Anahtar seslerinden gelen şıkırtı,birilerinin geldiğinden iyice emin olmamı sağladı.
Birazdan hepimizin kaderini kabul etmekten başka hiçbir çaresi kalmayacaktı belki de.
Kapı gürültülü bir şekilde açıldı,gürültü sayesinde Yoshe de uyanmıştı.İçeriye ilk önce siyah kıyafetli iki adam geldi.Arkalarından da onlara hiç benzemeyen,oldukça gösterişli kıyafetlere sahip biri girdi.Kıyafetlerinden dolayı diğer iki adamdan daha yüksek bir mertebeye sahip olduğunu anlamak zor değildi.
Boyu çok uzundu ve yapılıydı,beyaz bir tene sahipti.Çok da büyük olmayan fakat küçük de olmayan gece mavisi gözleri vardı.Kaşının üstüne dökülen,gözleriyle aynı renk saçları vardı.
Hem başındaki oldukça değerli mavi,mor,kırmızı ve kahverengi tonlarındaki gösterişli tacıyla,hem de duruşuyla oldukça asil biriydi.
Derin bir nefes alıp verdikten sonra,sakin fakat bir o kadar da sert ses tonuyla konuşmaya başladı, "Camelia'ya hoşgeldiniz,fakat buraya gelirken hiç sonuçlarını düşündünüz mü?Düşünmeyerek hareket edecek kadar delikanlısınız."
Durdu ve sert bakışlarla hepimizi süzdü,tek tek gözlerimizin içine baktı. "Ben,Raiden.Camelia Kralı Raiden.Kapılar, sadece size mahsus bir seferliğine açıldı,yani bir daha açılmayacak.Boştan yere buradan kaçmak gibi saçma düşüncelere girmeyin diye söylüyorum."
Yavaşça dönüp kapıya yöneldi.Sağ elini kaldırıp muhafız olduğunu düşündüğüm kişilere basit bir el işareti yaptı ve bizi çözmeye başladılar.
Kafamda bir ton soru dolanıyordu.Bu adam kimdi?Lord ve varis ihtiyacı duyulana kadar kapılar açılmayacak demişti.Yani biz yeni lordlar ve varisler miydik?
Ve en önemlisi şu an bizi nereye götürüyorlardı.Zamanla bütün sorulara cevap bulacaktık.Sadece biraz zaman gerekliydi.Belki birkaç ay belki uzun yıllar belki de soruların cevaplarını asla öğrenemeyeceğimiz bir sonsuzluğa gidecektik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camelia
Teen FictionSadece eğlence için lanetli bir lunaparka gidip korku trenine binen bir arkadaş grubu. En fazla ne olabilir ki... Zako,Yoshe,Ena ve Ceys Camelia'da kendileri gibi kaybolan ruhlarını mı arayacaklar yoksa dünyada yitirdikleri yaşama sevincini orada t...