21. Bölüm: PRENS, GİTTİĞİ YOLUN PRENSESE ÇIKTIĞINI SANIYOR...

81 7 3
                                    

Kimdi bu mesajı atan? Bu konum beni gerçekten de Asila'ya götürecek miydi? Kafayı yemek üzereydim. Bana kim yardım etmek istemiş olabilirdi ki? Hızla evin çıkışına ilerlemeye başladım. "Abi n'oluyor, nereye gidiyorsun?" diye arkamdan seslendi Baran. "Konum geldi Baran. Sanırım bulduk." diye bağırdım ben de. Tam kapıya ulaşmıştım ki Baran bana yetişip kolumdan tuttu. "Tek başına gidemezsin. Adamları toplayacağım. Bu bir tuzak da olabilir, Alper. Sen de biliyorsun." dediğinde Baran, başımı sallayarak onayladım. Bu, Kağan piçinin bir tuzağı da olabilirdi.

Hemen üst kata yöneldim. Burada küçük bir çalışma odamız da vardı. Hemen odaya girdim. Sağ tarafta kalan çalışma masasına ilerledim. Bu masanın küçük çekmecesinde silahlarımızı saklardık. Hemen silahımı alıp belime yerleştirdim. Kağan'ın da adamlarının da silahlı olduğunu biliyordum. Biz de hazırlıksız gidemezdik. Baran da yanıma gelip silahını beline aldı. Hemen ceketlerimizi alıp çıktık ve arabama yöneldik. Ben sürücü koltuguna, Baran benim yanımdaki koltuğa oturdu. Son hız sürmeye başladım. Mesajdaki konuma yaklaşık 40 dakika vardı. Ancak ben hızlı olursam 25 dakika gibi bir sürede de ulaşabilirdim. Aramızdaki arabaları farkettim. Bizim adamlarımızın arabalarıydı. 3 araba adam toplamıştı Baran. Baran da adamlara konumu gönderdi ve ben de hızımı arttırdım. Hemen gidip Asila'yı o heriften kurtarmak istiyordum.

ASİLA SOYER

Kağan'ın bana attığı tokadın etkisiyle başım sağa döndü. Dudağımın patladığını farketmemle yüzümü buruşturdum. Beni döveceğini söylerken ciddi değildi ancak ben onu kışkırtınca bana zarar vermeye başlamıştı. Kağan baş parmağını patlayan dudağıma götürüp kanı sildi. "Bu kan canını acıtır mı prenses?" histerik bir kahkaha attım. Ona, bana vurmadan önce canımı acıtamayacağını söylemiştim ve o da deneyerek görmeyi teklif edip bana bu tokadı atmıştı. "Benim canımı acıtmaz ancak her damlası içi Alper senin canını acıtacak." dedim alayla. O da güldü. "Alper benim canımı yakamaz, Asila." Bana bir tokat daha attı. "Acıtır, Kağan. İnan ki Alper; gücü sadece masum kadınlara yetecek kadar korkak ve aciz, karakterini ve adamlığını yok etmiş herkesin canını hiç zorlanmadan yakabilir." dediğimde öfkeli, yeşil gözlerini gözlerime dikti. Söylediklerim ona dokunuyordu ancak ben doğruları söylemekten vazgeçmeyecektim.

"Seninle aramızdaki fark ne biliyor musun, Kağan?" "Neymiş bakalım?" dedi alayla. "Sen sadece emrindeki köpekler benim kollarımdan tutarken bana vurabiliyorsun ancak ben sadece iki kelimemle sana bir tokattan çok daha fazlasını atabiliyorum." dediğimde beni kollarımdan tutan adamların öfkeli bakışlarını üzerimde hissettim. Kağan ise daha da delirmiş gibiydi. "Bırakın kızı." dediğinde adamları ikiletmeden kollarımı bıraktılar. Elimi kanayan dudağıma götürdüm ve durmayan kanı bir kez de ben sildim. Kağan ileri geri yürüyordu. Söylediklerimi hazmetmeye çalışıyor gibiydi. Bir anda karşıma gelip karnıma yumruk atınca nefesim kesildi. Ellerimi karnıma bastırarak dizlerimin üstüne üştüm. Tam karın boşluğuma gelen bu sert darbe, nefesimi kesmeye yetmişti. "Peki bu," "bu canını yaktı mı Asila?" Pis pis sırıtmaya başladı. "Bak, seni tutan kimse yok. Konuşsana şimdi atarlı giderli! Hadi ama, az önce pek bir asiydin!" Zorlukla yerden kalktım. Tam ona bir şeyler söylemek için ağzımı aralamıştım ki keskin bir sancı beni durdurdu. Tekrar dizlerimin üzerine çöktüm. Karnıma attığı yumruk ciddi bir bölgeye isabet etmiş olmalıydı. "Bu anı ölümsüzleştirelim. Sercan, hadi prensesin videosunu çek." Adamlardan biri telefonunu çıkarıp benim videomu çekmeye başladı. Kağan gelip bir tekme daha indirdi karnıma. Ağzıma gelen metalik tatla kaşlarımı çattım. Ağzıma dolan sıvıyı başımı sağa çevirip tükürdüğümde bunun kan olduğunu farkettim. "Ee..." dedim zorlukla. Boğazımı temizlemek için birkaç kez öksürdüm. Yüzümün yara bere içinde olduğuna emindim. "Bana attığın tekme kadar mı senin adamlığın?" diye devam ettiğimde hemen beni video çeken adama bir talimat verdi ve adam video çekmeyi bıraktı. "Sercan, videoyu Baran Taşkın'a gönder. Malum, Alper şimdi tuzağımıza doğru yol almakla meşguldür." dedi Kağan gözlerini benden ayırmadan. Adamı onu onayladı. Kağan tekrar konuştu "Hepiniz odadan çıkın, kızla yalnız kalacağım. Ve ben söylemediğim sürece sakın bize müdahale etmeyin." Adamlar hemen odadan çıktı. Kağan ile yalnız kaldık. "Ne tuzağı?" dedim telaşla. "Prens, gittiği yolun prensese çıktığını sanıyor ancak bilmiyor ki bu yol onu sadece benim kucağıma düşürecek." dedi ve histerik bir kahkaha attı. Bu çocuk psikopata bağladı ha, vallahi bak! "Ne olacak onu yakalayınca, ne yapacaksın?" düşünür gibi yaptı ve gözlerini ciddiyetle gözlerime dikti. "Bana parti gecesi kaç yumruk attı, dur bakayım... Ah, 13! Evet, bana 13 yumruk attı değil mi? İşte ben ona o 13 yumruğun hesabını soracağım!" Gözlerimi kapatıp bunun bir kabus olmasını diledim. Hala ağzıma kan geliyordu ve birazdan tüm kanı kusacaktım. "Hastasın sen, normal değilsin. Psikopat bir manyaksın..." dedim. O da omuz silkti. "Ben hastaysam Alper benim yüz katım hasta, Asila. Bunu zamanla anlayacaksın." dedi ve hızla odadan çıktı.

Aklımdaki binbir düşünceyle yere yığıldım. Yerde hareketsizce yatıyordum ve aldığım darbeleri hissetmemeyi diliyordum. Ancak vücudumdaki acıyı hissetmemek mümkün değildi. Aklımdaki soruların olası cevapları ise daha çok acıtıyordu canımı. Alper katil olabilir miydi? Alper beni karanlığa mı gömecekti? Ya da Kağan'ı bu kadar pis bir intikama itecek ne yapmış olabilirdi? Düşündüm. Alper sevdikleri söz konusuysa fazlasıyla ileriye gidebilecek birisiydi ancak ben onun Beyza Oral'ı öldürdüğüne inanmıyordum. Masum bir insanı öldürmezdi Alper, öldüremezdi. Belki de bir suçluyu bile öldüremeyecek kadar iyi kalpliydi benim gözümde. Peki bu "karanlık leke" neyin nesiydi? Kağan bunu söylerken neyi kastetmişti? Aklımda tüm bu sorular dört dönerken bilincimi yavaşça kaybetmeye başladım. Gözlerim yavaşça kararırken kendimi karanlığın kollarına bıraktım...

KARANLIK LEKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin