Düşünceler önce zihni, ardından bedeni yorardı. Çok düşünen zamanla delirirdi.
Düşünmek zekiliğin belirtisi değildir, delirmenin başlangıcıydı.
Ve düşünceler bu sıralar o kadar yoğundu ki artık zihinimi aşmış bedenime geçmişti. Bedenim enkazın altında kalmış gibi yorgundu, hayatım bir kabustan ibaret gibiydi, bir gece de her şey değişmiş, hayatım yerle bir olmuştu.
Dün geceden beri uyuyamamamın en büyük nedeni zihnimi meşgul eden düşüncelerdi. Ne yapacağım, hayatın beni hangi yollara sürükleyeceğiydi. Gözlerimi sıkıca yumup yumruklarımı sıktım, başımı bir iki kez yanında durduğum duvara vurdum.
Gittikçe dibe batıyordum.
Ve nefes alamıyordum.
Hava henüz karanlıktı, gün daha doğru düzgün aymamıştı. Hayat mı karanlıktı, hayatım mı bilmiyordum lakin beni mutlu eden bir durumda olmadığım kesindi.
Saatler geçti, gün sonunda aymıştı, Silva'nın dün getirdiği elbiselerden birini üzerime geçirdim. Koyu kahve eteği salaş bir elbiseydi. Bel kısmından göğsüme kadar çıkan elbisenin kendine ait olan korsesi vardı. Saçlarımı tarayıp halsiz bir şekilde adımlayarak odadan çıktım.
Sessiz adımlarla koridorda ilerledim, sabah daha yeni aydığı için kimsecikler yoktu, boş koridorda fazla ses çıkarmamaya özenerek aşağı indim. İki gündür yaptığım gibi bahçeye ilerledim, kulağıma birilerinin sesleri geliyordu lakin o kadar dalgındım ki kimseye odaklanamadım.
Nereye kadar fazlalık gibi burada kalacaktım? Kraliçe bana olan kinayeli bakışlarından vazgeçip sokak kedisi gibi ensemden tuttuğu gibi kapıya attığında mı? Sanırım bir ömür bu olayın utancından kurtulamazdım.
Bir düzenim vardı, lakin o düzen artık buraya gelmemle yerle bir olmuş hayatım alt üst olmuştu. Burada tutunabileceğim tek bir dal bile yokken ne yapacaktım? Nereye kadar gidecektim. Takatim tükendiğinde, bedenim, zihnim ruhum tükendiğinde bu yabancı çatının altında mı çökecektim dizlerimin üzerine? Bu ruhu alınmış sarayın bir parçası mı olacaktım?
"Madenlerdeki kayıp devam ediyor, hazineler kaybolmaya devam ediyor. Bunu yapanlar hazine avcıları mı yoksa başka bir yaratık mı tam olarak anlayamadık."
"Kristaller de artmaya başladı. Değeri olmayan kristaller çoğalıyor."
Dün gece Viran'a fazla mı saygısızca davranmıştım? Sonuçta o bir prensti, ben ise burada geçici süreliğine kalıyordum. Ona kafa tutma, karşılık verme cesaretini de nereden bulmuştum?
"Düşünceleri ben bitirmezsem düşüncelerim beni bitirecek." Diye söylendim kendi kendime.
"Ne düşüncesi?" Aniden kulağımın dibindeki sesle dudaklarımdan bir çığlık koptu, olduğum yerde sıçrarken dengemi sağlayamadım, geriye doğru devrilirken bir çift kol belime sıkıca sarıldı. Gözlerim şok içinde aralanırken hemen dibime girmiş olan Viran'a şok içinde baktım. Ayaklarımın yere bastığına emin olduktan hemen sonra, bu süreç birkaç saniye sürmüştü, hızla kollarını itip kendimden uzaklaştırdım. Geri geri adımlarken yeniden sendeledim lakin hızla toparlanmıştım.
Onu görünce çarpılmışa dönmemin nedeni dün geceydi. Ona karşı ilk defa tavrımı koymuş, kedi gibi miyavlamak yerine sesimi çıkarmıştım. Onun misafiriyken, onun sayesinde burada durabiliyorken ona kafa tutmuştum. Burada durmak benim tercihim değildi, ben istesem bile o bana izin vermiyordu. Yani kendi kabuğuma çekilmem, onun varlığını görmezden gelmem bana zarar vermezdi. Çünkü burada benim keyfimle alakalı bir durum yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Galanthus
FantasyHayatını patenlerine adayan ve önündeki uluslararası turnuvaya hazırlanan Lena, pistten çıkarken soyunma odasındayken kolunda bir iz fark eder. Aniden beliren izi anlamlandıramayan Lena, çarpıştığı adamda da aynı izi görür. Bu izi o adam ve kendi h...