Sulak ay

2 0 0
                                    


Sabaha karşı Kızıl Vadi


Suratına atılan paçavralarla kendine geldi Mia. Tüm vücudu ağrıyordu, iç organları parçalarına ayrılıp tekrar bir araya geliyordu sanki. Çok ama çok yorgundu, ayrıca aşırı susuzluktan boğazı bir avuç talaş yutmuşçasına kuruydu. 

Paçavraları çekiştirerek çekinik gözleriyle etrafı taradı. 

Ne sabahtı ne gece, alaca bir vakitteydiler. Küçük bir ateş taşlarla çevrilmiş biz zeminde yanmaktaydı. Ve dört değneğe bağlanmış garip deseni bir çaput, tepelerinde  dam oluşturmuştu. Yılgınca ateşin etrafında konuşlanmış vahşilere kaydı bakışları. Onun aksine uyumuyorlardı, uykuya ihtiyaçları varmış gibide durmuyordu.  Ateşin az ötesinde olan bıçağını bilerken diğeri küçük bir hayvanı postundan ayırıyordu. Üçüncüsü ise ortalıkta görünmüyordu.

"Nihayet" dedi bıçağını bileyen "Nefes alıp verdiğini görmesek  öldüğünü var sayacaktık, o kadar derin uyudun"

"Evet..." dedi sarsakça hala neyin içine düştüğünü kavrayamıyordu.

"Kendine gelir gelmez yola çıkacağız"

"Yola mı?.... Ama daha hava aydınlanmadı bile"

Adam yaptığı işi bırak bakışlarını kıza dikti " Biz de bunu istiyoruz küçük esir." Konuşan onu yakalayan Nyekundu'ydu. Boyalar hala bedenini garip bir kabuk gibi sarmaktaydı. Mia ilk anda değilse de, şimdi daha çok insan benzediklerine kanaat getirdi.

"Dün şanslıydın" dedi yüzme işlemini bitiren "Kızıl vadinin başındaydın. Ama şimdi çölün kalbindesin ve burada güneş affetmez. Bir kaç saat içinde ışımaya başlayacak ve ulaşabildiği her noktayı kavuracak. Senin gibi bir beyaz etlinin dayanması mümkün değil. "

"Boyası eksik" Bunu söyleyen üçüncüydü. İri ayakları kumun zeminde küçük göçükler bırakarak tepelerine dikildi.  "Acele etmeliyiz"

"Ne gördün?"

"Hiç bir şey. Uzaktalar ama yeterince uzakta değiller, seslerini duyabiliyorum."

"Kalabalıklar mı?"

Başını olumlu anlamında salladı "Küçük bir sürü değil, bu ateş onları daha fazla uzakta tutamaz. O mızraksa tek başına işe yapamaz, umduğumdan daha kalabalıklar."

 Bıçağını kınına sokan Nyekundu 

"O paçavraları başından geçir, iyice sarın, tenin görünmesin." Kız beceriksizce örtüyü başına serdiğinde genç Nyekundu söylenerek üzerine atıldı ve bir tek gözleri dışarda kalacak şekilde kızı sarmaladı. 

"Boğulacağım"

"Boğulmazsın"

Sonra yaptığı işten memnun mumya gibi sarılmış kıza baktı. "Böyle daha iyi"

"Şimdi ayakkabılarını çıkar"

Mia'nın boş bakışlarla kendisini süzdüğünü fark edince, kavradığı mızrağı kızın yanına fırlattı. Korkuyla sıçrayan dişi sakınmaya çalışsa da, bağlı olduğu ipler yüzünden sadece debelenmişti. Vahşi eğilip kocaman eliyle önce kızın bağlarını çözdü. Çözülen kolları, bütün gece aynı şekilde kalmaktan uyuşmuştu. Acıyla inleyerek uzuvlarını oynatmaya çalıştı, fakat binlerce iğne kollarına ve ayaklarına batıyor gibiydi.

"Şimdi beni iyi dinle, hızlı olmalıyız ve hızlı hareket etmeliyiz. Seni bırakacağım ama kaçmaya çalışmak nafile olur." dedi Keskin mavi gözleriyle

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Altın Pelerinler - SadakatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin