On üçüncü bölüm.
Esen rüzgârdan dolayı önüne gelen saçını itti. "Sonra da gittiler işte," Şeyda pür dikkat Müjgan'ı dinliyordu. "O kadar rahatladım ki içimde tuttuğum bütün öfkeyi nefreti boşalttım. Çok da mutluyum açıkçası."
"Sanki biraz fazla ağır konuşmuşsun Müj."
"Hiç de bile. Eğer öyle konuşmasaydım aynı şeyleri yapmaya devam edecekti," haklıydı. Sesini çıkarmasaydı, sadece küçük bir uyarıyla olayı kapatsaydı Buğra arsızlığına devam edecekti. "Peki Kutay psikolojik sorunlarını biliyor mu gerçekten?"
Eliyle önündeki limonatayı kavrarken başını salladı. "Anlatmadım yani gerek duymadım diyelim," konusu açılmamıştı Müjgan da söyleme gereği duymamıştı. Durduk yere söylemek kendini acındırır gibi dururdu yoksa.
Hafta sonunu birlikte değerlendirmek istemişlerdi. Uzun zamandır iki yakın arkadaş olarak bir şey yapmamışlardı. Şeyda, Müjgan için zorluk olmasın diye Müjganların evinin yakınındaki kafeye gelmişti. Tabii bölüm kulübünden saatler önce.
Müjgan burayı biliyordu ama pek fazla gelmezdi. İşletme el değiştirmeden önce birkaç kere gelmişti. Şimdi de el değiştirmişti ve eski görüntüsünden eser yoktu. Önceki işletmeye göre daha ferah, daha havadar bir ortam oluşmuştu. Müjgan burayı artık sevmişti.
Saat öğlen üçü gösteriyordu. Kafenin birinci katındaki dışarıda olan masalardan birine oturmuşlardı. İlkbahar güneşi bütün kavuruculuğuyla insanları terletirken Müjgan ve Şeyda bu sıcaktan az da olsa tente sayesinde kurtuluyordu. Bölüm kulübüyle buluşacaklardı birazdan. İki arkadaş onlardan önce buluşmuş dün yaşanan şeyleri konuşmuşlardı.
Kafenin girişinde 7 kişiden oluşan tanıdık insan topluluğunu gördüğünde gülümsedi Müjgan. En önde Onur onun arkasında Canan geliyordu. Diğerleri de tek sıra halinde onları takip ediyordu. Kulübün büyük bir kısmı gelmemişti anlaşılan. Onur elindeki fuşya renginde olan saksıdaki begonvili Müjgan'a uzattı. "Başkanım, geçmiş olsun başkanım."
Tüm sevecenliği ve komikliğiyle gülümseyerek Müjgan'a bakıyordu. Grubun eğlenceli insanlarından biriydi Onur. Ondaki şeytan tüyü herkese kendini sevdirmeye yetiyordu. "Ya Onur," kıkırdamıştı bu haline. Onur'a sarıldıktan sonra diğerlerine de sarıldı. Yanlarına gelen garson kalabalık topluluğu görünce çevredeki boş masaları Müjganların masasıyla birleştirdi.
"Nasılsınız hepiniz? Uzun zamandır görüşmüyoruz."
"Senin bu halini görünce daha da iyi olduk Meva," Barış'ın dediğine gülümsemekle yetindi Müjgan. Kulüpteki herkes ona ikinci adıyla seslenirdi, alışmıştı bu duruma.
"Bensiz nasıl geçiyor okul ve kulüp?"
Onur hemen araya girdi. "Benim ultra yeteneklerimle tabii ki de mükemmel geçiyor," cümlesini bitirdikten sonra sanki omuzlarında toz varmış gibi silkeledi elinin tersiyle. "Hadi oradan, hepimiz yürütüyoruz her şeyi," bunu söyleyen Canan'dı.
Garsonun gelmesiyle herkes siparişini vermiş muhabbete geri dönmüşlerdi. Müjgan'ın moralini bozmamak için kimse uçak kazasını sormuyor farklı farklı konulardan konuşuyorlardı. Her zamanki gibi Onur sevecenlik yaparak onları güldürüyordu. Müjgan en köşede, karşısında Şeyda, onun yanında Alp, Müjgan'ın yanında ise Onur oturuyordu.
Onur'un uzattığı sigarayı aldıktan sonra dudaklarına yerleştirdi. O sırada gelen Türk kahvesi siparişiyle uzanıp aldı. "His kaybın nasıl oldu? Bacaklarını hissedebiliyor musun?" Alp'in soru sormasıyla konuştu.
"Az çok hissediyorum. Doktorun dediğine göre kısa zamanda eskisi gibi olabilecekmişim," Onur yanında oturan Müjgan'ı elindeki sigaraya dikkat ederek kendine çekti. "Kimin başkanı bee!" Bazen vıcık vıcık hareketleri de olmuyor değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUÂŞAKA
ChickLitHâlâ kolları boynundayken kendini geri çekti. Deniz kokusunu uzun uzadıya ciğerlerine hapsettikten sonra gülümseyerek Kutay'a baktı. Kahveleri adeta parlıyordu, ışığa bile gerek yoktu. Onun gözlerindeki ışık yeterdi. Kutay, sağ avucunu Müjgan'ın ka...