Alper'in bu gülümsemesini unutmayın, yeri geldiğinde hayal etmeniz gerekecek kurguda. Nerede olduğunu söylemeyeceğim, siz anlayacaksınız zaten. İyi okumalar...Tatlı bir gürültü vardı Taksim'in bu gözde muhallebicisinin içinde; gencecik aşıkların kıkırtılarıyla ve çay kaşıklarının cam bardaklara çarpma sesleriyle dolu, ışıl ışıl bir öğle vaktiydi. Genç solcu da köşede bir masaya oturmuş ikiye katladığı kitabını okuyor, kız arkadaşını bekliyordu. İki Türk kahvesi vardı masada, kendininkinden bir yudum aldı sonra da okuduğu cümlelerden biri ilgisini çekmiş olacak ki sararmış sayfanın ucunu kıvırdı. Akşam bunu Alper'e okutayım da dumur olsun herif, diye geçirdi içinden. Gerçi Alper her siyasi argümanından millet, din, birlik kelimlelerini sıralayıp sıyrılıyordu ya, neyse.
Alper'in ailesinin, Süheyla'nın Çukurova Tıp'ı kazanması nedeniyle memlekete dönüş yapmasıyla ikili ,kirayı da bölüşmenin getireceği rahatlığı düşünerek kendi mahallelerindeki vasat bir daireye taşınmışlardı. Başlarda kedi köpek gibi olacaklarını düşünseler de birlikte yaşamak insanlıklarını birbirlerine açmalarına neden olmuş olacaktı ki her zamankinden daha iyi anlaşmaya başlamışlardı.
Garip adam bu Alper, anca herifle beraber yaşamamız gerekiyor insana benzeyen bir tarafını görmek için, diye düşündü Nevzat ama düşünceleri masasına konulan bir el çantasıyla kesildi.
"Müjde, hoş geldin."
Esmer kız dalgalı sarı saçlarını savurup bıkkın mavi gözlerini devirerek karşısındaki sandalyeye oturdu. Çok güzel bir kızdı Müjde; oyunculuk okuyor, hem de eylemlere katılıyordu. Solcunun yüzündeki gülümseme kızın sinirli bakışlarını görünce yavaş yavaş soldu.
"Hoş gelmedin galiba."
"Ne oldu Nevzat? Niye çağırdın?"
"Kızım buluşalım, konuşalım diye çağırdım. Anlamadım ki, ne bu hal?"
Sarışın kız sarkastik bir gülüşle kollarını birleştirdi.
"Canım benim ya konuşmak şimdi mi aklına geldi? Kıyamam."
Kaşlarını çattı Nevzat.
"O ne demek Müjde?"
"Şu demek canım, iki haftadır ne arıyorsun ne de yanıma geliyorsun, sonra da canın istediğin zaman muhallebiciye çağırıyorsun. Oğlum dalga mı geçiyorsun sen benle?"
Bakışları çok keskindi, kızın kendisinden daha uzun ve iri olduğu gerçeği o an solcunun yutkunmasına neden oldu.
"Haklısın ama ders-"
"Tabii, dersler! Söylesene bu iki hafta içerisinde kaç kere Alper'le görüştün?"
"Ev arkadaşıyız-"
"Ev dışında!"
Biri sinema biri de dürümcü olmak üzere yaklaşık beş kere birlikte dışarıda vakit geçirmişlerdi. Ama Nevzat bunu söylerse hiç güzel şeylerin olmayacağını düşünerek sustu. Kız güldü biliyorum zaten dercesine.
"Tabii, Alper'e ayıracak vakit var ama Müjde'ye yok. Hayır anlamıyorum o zaman ne diye bu kadar peşimde koştun? Alper'le sevgili olsanıza! Hepimiz de rahat edelim!"
"Senden hoşlanıyorum çünkü Müjde!"
"Ya bırak Allah'ını seversen! Benim seni sürekli reddetmem hoşuna gidiyordu, bir kere ele geçirince eğlencesi kalmadı işin, sen de gittin Alper'inle takılmaya devam ettin."
Cevap vermedi genç solcu, sadece suçlu bir çocuk edasıyla baktı karşısındaki kıza. Kendinden 3 yaş büyük, tanrıça gibi bir güzelliğe sahip ve üniversitedeki her erkeğin rüyalarını süsleyen o kıza... Ona aşık olmadığı için kızdı kalbine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
minik bir yanlış (?) anlaşılma meselesi | bxb
FanfictionYakın zaman önce ev arkadaşı olan Alper ve Nevzat şans eseri aynı gün kız arkadaşlarından ayrılırlar, mahallelinin tepkisi ise asla bekledikleri gibi olmaz...