BUZUN ÜSTÜNDE

170 49 33
                                    

"Merhaba sevgili geçmişim"
Buz şefkat dolu bir anne gibi bugün de beni kucakladı. Pist kenarındaki banklardan bir tanesine oturup converslerimi patenlerle değiştirdim.
Herkesin özgürlük tanımı farklıdır. Bir kuş için özgürlük kafeste dış dünyaya parmaklıklar ardından bakmayıp istediği dala uçabilmekken bir ağaç içinse istediği kadar derine kök salmak olabilir. benim özgürlük tanımım ise parıl parıl parlayan bu pürüzsüz buzun üzerinde kaymakla sınırlı kalmayıp buz ile tek vücut haline gelebilmekti.

Sert bir adımla pistte çıktım. Ayaklarım sağlam bir şekilde kaygan zemine bastı ve kendimi özgürlüğün tadını çıkarmaya bıraktım. Esneme hareketleriyle uğraşmayıp kendimi buzun kollarına atmam çok sağlıklı olmasa da bedenimin bu küçük aksiyona ihtiyacı varmış gibi hissettim.
Yıllardır bu küçük pistte tek başıma gelir, tek başıma antremanımı yapar ve yine tek başıma evime dönerdim.
Nihayet özgürlüğün tadı kendini yavaş yavaş sakinliğe bırakınca düşüncelerimle buzun ortasında bir başıma kaldım.
Buzdaki yansımama baktım. Uzun uzun bulanık görüntümü izledim. Geçmişimle küçük bir düello daha. Sahi geçmişimin benimle alıp vermediği neydi? Ben mi onu fazla gün yüzüne çıkarıyordum, yoksa onu bulduğum ilk karanlıkta bırakıp arkama bakmadan kaçmalı mıydım? Nasıl açılıyordu hayatta temiz bembeyaz sayfalar? Bunun cevabını bilsem sanırım burada olmazdım. İstemsizce gülümsedim, buruk bir gülümsemeydi.
Acaba acılarımızı fazla mı ciddiye alıyorduk?
Şu koca evrende sahildeki kum tanesi gibiydik. Kimin bizimle ne derdi olacaktı ki?
Evet evet fazla büyütüyordum ben. Her zaman yaptığım gibi.
"Bi senin acıların var bu dünyada değil mi?"
"Eğer bir gün karşındakini de geçmişin kadar önemseyebilirsen konuşuruz"
"İnsanların başına neler neler geliyor! Seninki şımarıklıktan başka bir şey değil"
"Terapi de mi işe yaramadı yahu! İyileşmek için gayret göstersen ya!"

Gözümden bir damla yaş süzüldü. Kıyafetlerimin ıslanmasına aldırış etmeden buzun ortasına oturdum. Başta sağ sola kaydım, biraz sendeledim. Ama sonra alıştım. Daha demin bulunduğum durumdan kesinlikle daha rahattı.

"Ahu ben ayrılmak istiyorum."
"Ama neden. B-ben senin için aileme karşı geldim. Günlerce ağladım, bir dolu dayak yedim. Seni üzecek ne yaptım ha?"
"Gelmeseydin, yapmasaydın Ahu! Sürekli ilgi vericek birini arasam bir sevgili değil bir evcil hayvan alırdım."

Bir yaş daha

"Senin gibi evlat olmaz olsun! Ablan evlendi sen evde kaldın. Seni kim ne yapsın! Keşke o gün karnımda ölseydin de bugün bunları çekmeseydik!"
"A-anne özür dilerim gerçekten d-dilerim lütfen bundan sonra senin istediğin gibi bir çocuk olucam"
"Sen daha elindeki bardağı tutmayı beceremiyorsun ne isteğinden bahsediyorsun!"

Ve bir yaş daha...

"Seninle bir oyun oynayacağız sana şeker de alacağım, çikolata da ama anneye babaya söylemek yok, kimseye söylemek yok tamam m-"

"Hey iyi misin?"
Omuzuma dokunan elle irkildim. Kalkma zahmetinde bulunmayıp omuzlarımın üzerinden bakış attığım genç adam endişeli görünüyordu.
Endişeli? Benim için mi?
Beni kaldırmadı, beni kaldırma teşebbüsünde bile bulunmadı. Benimle yere çöktü. Dizlerimden yakalayıp kendine çevirdi.

"Buzul bitki örtüsü üzerinde çiçek yetişebildiğini bilmiyordum." Tiksindi. "Fazla mı şey oldu?"

Az önceki ruh halimden eser kalmamıştı. Küçücük bir gülümseme dudaklarıma yerleşti. "Fazla şey oldu."

O an bir şeyler oldu. Elektrik çarptı, kelebekler uçtu, içime bir sıcaklık yayıldı, hepsi oldu ya da hiç biri olmadı ama ilk kez biri beni gördü. Değiştirmeye çalışmadı. Olduğum noktadan şikayet etmedi. Beni düştüm mü hemen kaldırmaya çalışmadı aksine benimle birlikte düştü ve bu benim kalbimin hala attığına inanma sebebim oldu.

"Her gün bu kadar güzel olup buzun ortasında ağlayan kızlar görmüyorum telaşımı hoş görün hanımefendi." Benimkinden daha büyük bir tebessüm yüzüne yayıldıysa da kendini toparladı.
"Neden ağlıyorsun?"
"Hiç...sadece içimde birikenlere patladım yoksa" ayaklanmaya başlayınca beni gene oturttu. Bu sefer deminkinden daha fazla sarsıldım.
"Geçmişe takılı kaldım sadece bu."
"Güzel bir sadeceymiş."

Gözlerimi devirip yerimden doğruldum. O da çevik bir hareketle kalktı ve rastgele pistin üzerinde daireler çizerek dönmeye başladık.

"Melih."
"Ahu ben de. Tanıştığıma memnun oldum."
"Ben memnun oldum mu orası zamanla belli olur" göz kırptı.
O an yine bir elektrik akımı bedenimi ele geçirdi, yine kelebekler uçuştu. Dakikalarca göz temasını kaybetmeden pistte daireler halinde kaydık. Nihayet ortak bi noktada buluşunca beni belimden yakaladı. Kollarını belime dolayıp yavaş adımlarla buzun üzerinde süzüldük.

"Merhaba sevgili geçmişim. Bugüne kadar hep yalnızdım. Güvende hissettiğim tek yer bu buz parçasının üstüydü. Beni olduğum gibi kabul eden, hatalarımı yüzüme vurmayan, zamanın durduğu ancak bir o kadar da hızlı geçtiği tek yer burasıydı. Sonra bir gün biri geldi beni kaldırabilecekken kaldırmadı benimle birlikte düştü. Bana emek verdi. Kollarını sardı bana. Düşmeyeceğimi bilmesine rağmen sıkı sıkı tuttu beni. Kendinden, kendimden bile sakındı. Nefes aldığımı, kalbimin hala attığını anlamamı sağladı. Geçmiş denen bataklıktan çıkardı beni. Sonra nasıl yaptıysa çiçekler ekti o bataklığa. Her gün özenle suladı o çiçekleri. Bir de baktım o bataklık çiçek bahçesine dönmüş.
Ben bugün bu pistte yalnız değilim yarın da yalnız olmayacağım"

Gözlerim turnuvalar için ısınan partnerim Melih'e kaydı.

"Onun sayesinde."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
One Shots- Tek bölümlük kısa öykülerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin