Heyecan
Yemek tepsisini çöpe boşaltırken henüz onlara bir şey dememiştim ve hala meraklı gözlerle beni bekliyorlardı.
"Konuştuk işte yarın başlamak için buluşacağız. Hem soru sorması gereken benim" Dedim ve parmağım ile Brice'ı gösterdim. "O bakışlar da neyin nesiydi?"
"O çocuk tuhaf. Sana olan bakışlarını sevmedim" Luther'ın bakışlarının insanı rahatsız eden bir tarafı vardı bunu yadsıyamazdım fakat bu gerçekliğin Brice'ı ilgilendirdiğini düşünmüyordum.
"Çok önyargılısınız. Kendi halinde biri işte" Nerdeyse yemekhaneden çıkmakta olan son kişilerden biriydik.Çıkmak için binanın kapısına ilerlerken havanın git gide kapandığını fark ettim.
Hızlıca ürpertici soğuk için önlemlerimi alıp montumu göğüs hizama kadarr kapattım.
"Ben değilim" dedi Cait ardından Derek de ben suçsuzum dercesine ellerini kaldırdı "Ben de değilim şahsen dikkat etmedim bile. Bir dahakine gözüm üzerinizde ama"dedi.
kafamı salladım ikimiz de gülümsedik fakat göz ucuyla Brice'a baktım. Sanırım konu Luther olduğu sürece o hiçbir şeye gülmeyecekti.Daha fazla soru sormamalarını fırsat bilerek cafe konusunu hiç açmadım
Erkekler arabalarını B bloğun altındaki kapalı garaja park ettikleri için binadan çıkar çıkmaz selamlaşarak yollarımızı ayırdık. Cait otobüs beklemek için okulun çıkışına gidecekti. Onunla birlikte bir süre yürdüm.
"Brice..." diye mırıldandı ardından ağazımdan bir oflama kaçıverdi. Ona baktığımda sözüne devam edip etmemek konusunda karasızdı.
"Biliyorum bu konu uzun zamandır canını sıkıyor fakat durum ortada" Arabanın önüne gelmiştik. Sözüm bitene kadar içeri girmedim ve ayaküstü konuşmaya başladık.
"Evet canımı sıkıyor. Bu konunun geçen sene kapandığını düşünüyordum. Onu sadece arkadaş olarak gördüğümü Brice'a söyledim. Onun arkadaş kalmaya ortak karar verdik ama biraz daha hayatıma sanki erkek arkadaşımmış gibi müdahale etmeye devam ederse verdiğim bu kararı tekrar gözden geçireceğim"
Cait kendi romantik iliişkilerinde başarısız olan fakat etrafındaki herkese çöpçatanlık yapmaktan çok hoşlanan o kızlardandı.Onun iyi niyetinden bir şüphem yoktu fakat artık hepimiz yirmili yaşlarında olan yetişkin insanlardık ve hayatımızda bu gibi önemli kararları kendimiz alabilecek durumdaydık.
Mahçup bir şekilde vedalaşırken ona bir daha bu konu Brice tarafından açılırsa Brice'a gaz vermemesini tembihledim. Aslında Birce dış görünüş olarak birçok kızın hoşuna gidecek bir tipe sahitpi. Ortalama bir boya sahip hafif bronz tenli atletik bir gençti. Kumral saçlarının aralarında yer yer parlak sarılar vardı ve mavi gözleri ile tam bir kalp hırsızını andırıyordu. Fakat ben arkadaş olarak başladığım ilişkilerin daima öyle devam etmesini tercih eden biriydim.Bu yüzden ilişkimiz her zaman bu statüde devam etti.
Arabaya biner binmez her zaman ki gibi ilk olarak ısıtıcıya açtım. Motoru çalıştırmadan önce telefonu elime alıp Laura'ya mesaj attım
Emma:"Yarın kesinlikle okula gelmeslisinn. Mükemmel bir dedikodum var. Bay 'uzun boy üst sınıf çocuk' hakkında"
Laura'nın böyle bir fırsatı kaçırmayacağına emindim. Bu bir kenara gerçekten onun için endişeleniyordum.Telefonu bacağımın altına sıkıştırıp yola koyuldum.
""""""""""""
Kısa bir süre sonra eve gelmiştim.Girer girmez üstümdeki her şeyi kapının arkasına asıp aynadaki görüntüme baktım. Açık kahve saçlarım montumun içinde durmaktan allakbullak olmuştu.Ensemde hızlı bir topuz yapıp küçük koltuğun üzerine bırakıverdim kendimi.
Evim 1+0 bir yerdi. Her ne kadar kendi zevkime göre dekora etmek istesem de olay bir süre sonra ucuz bulduğum ikinci el ürünleri almaya dönmüştü.Girişin sağında küçük bir lavabo ve duşakabin vardı odanın karşısında Norwic'te ki asıl evimden gelen siyah demir başlıklı eski yatağım ve birkaç aynalı beyaz dolaptan oluşan yatak odam bulunuyordu.
Çalışma masası o odaya sığmadığı için salona almıştım. İki kişilik gri bir koltuk hemen yanında yine eski odamdan gelen bordo, ahşap yapım, üst gövdesi açık alt kısmı kapaklı bir dolap duruyordu.Kitaplarımı buraya koyuyordum. Biraz uyum olabilmesi için ikinci el bordo bir çalışma masası bulur bulmaz satın almıştım.Çalışma masası yatak odama sığmadığı için salona koymuştum. O da geniş camın hemen yanındaydı. Ergonomik açıdan sağlıklı olmasını istediğim için bej rengi paraya kıyıp aldığım çalışma sandalyesi ile onları eşlemiştim.Salonun geri kalanı da mutfaktan oluşuyordu zaten.
Telefon cebimde titreyince hemen doğruldum. Ben Laura'dan mesaj beklerken gelen mesaj Luther'dandı. Bir an heyecanlandım ve hızlıca ekranı kaydırdım. Harita uygulamasının üzerinden yemekhanede bahsettiği yerin konumunu atmıştı.Okuldan biraz uzak gözüküyordu ama bir kere plan yapmıştık bile. Gerçi son dakikalara doğru yaşanan garipliği hala üzerimden atamamıştım. Yarın tekrar bir araya geldiğimizde bu garipliğin duruma yansımamasını umuyordum.
Cafenin fotoğraflarına ve yorumlarına baktım.İşlek bir caddenin ara sokağında diğer envai çeşit dükkanların arasında duruyordu. Üç katlıydı. İlk iki katı siyah boyanmış geniş camlarla süslenmişti. Ön cephesi, bir tane "Take away" bölümü ve siyah masa/sandalye takımından oluşuyordu.İki katın arasında aşağıya doğru sarkan büyük bir güneşlik vardı ve üzerinde beyaz kalın punktolarla "Kaffeine" yazıyordu.
En Üst kat ise gerçek tuğla deseninden yapılmıştı.Dışarıdan gayet güzel gözüküyordu yorumlar da olumluydu. Onun gibi birinin böyle bir yeri nasıl keşfettiğini merak etmiştim doğrusu.
Emma:"Güzel gözüküyor. Yarın dersimin bitmesine yarım saat kala sana mesaj atarım" diye yanıt verdim.
Tam o sırada Laura'nın mesajı üsten ekrana düştü.
Laura:"Lauther Wilson mı?? İnanamıyorum hemen detayları anlat" gülümsedim.Yanılmamıştım arkadaşımı iyi tanıyordum neticede.
Emma:"Okulda görüşürüzz"
Mesajımın ardından Laura üst üste birkaç tane daha ısrar dolu yanıt yolladı fakat oyun bozanlık olmasın diye onun ısrarlarını yanıtsız bıraktım.
Dünden kalan pilavı ve yanına açtığım konserve garnitürü ısıtıp akşam yemeğini aradan çıkarmıştım. Gri perdeleri kapattım ve çalışma masasının yanındaki uzun lambayı yakıp biraz ders çalıştım. Luther hala cevap vermemişti. Telefonu ara ara göz ucumla kontrol ediyordum. Her gelen bildirirm içimde bir heyecan oluşturuyordu.
Daha fazla dayanamayıp ikinci mesaj için telefonu elime aldım.
Emma:"Kitabı getirmeyi unutma lütfen " mesaj iletilir iletilmez çevrimiçi oldu. Yazıyor ibaresini görünce telefonu kitleyip koltuğa fırlattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampirin Gözdesi
VampirosHızlıca bir kayanın tepesine sıçradı.Güneş ışığının belli belirsiz aydınlattığı tek yer orasıydı.Elini yavaşça ışık hüzmelerinin içine uzattı ben elmas gibi parlamasını beklerken çok geçmeden hafif bir duman yükseldi. "İşte bu...Bu bizim gerçek yüzü...