7 : Ateş Gözümün İçinde

115 56 94
                                    

Bölümlük şarkı: The Other Side ~ Ruelle

Masadakilerle konuşmamıştım. İnsanlar tebrik için sıraya girmişlerdi. Beni tebrik edenlere sadece 'Teşekkürler.' demiyordum - maalesef! - . Uzun, uzun konuşuyor. Benden ne istediklerini yada ne yapabileciğimi konuşuyorduk - çok zor! - .
Gerçekten masadaki insanlara bakmamıştım. Baksaydım yeni insanlarla tanışacaktım kesin de.

Kral Erich her zaman beni sarayda ağırlayacağını, buranın artık evim olduğunu söyledi. Gerçekten samimi ve sıcak davranıyordu.

Neredeyse bir yada iki saat boyunca insanlarla konuştum.

Bir zaman sonra daraldım.
Ayağa kalktım.
O gün dolunay vardı. Dolunay...
İnsanlar eğleniyorlardı ama bana bir bunaltı geldi.
Ciddi ciddi sanki üstüme birşey oturmuş gibiydi.
İlerdeki tuvalete gitmek, biraz yüzümü yıkamak istiyordum.
Beynime basınç uyguluyorlarmış gibi hissediyordum.
Yürümek zor gelmeye başladı.
Bir an yürüyemediğimi zannettim.

O kadar garip hissettim ki...
Sanki...
Ruhum çekiliyordu...
Yada ruhumu bedenimden alıyorlardı...

Bedenimi kontrol edemedim.
Zihnim sanki bağlantıyı koparmıştı.

O an oracıkta yere yığıldım.

Hiç birşey görmüyordum, sadece uğultuya benzer sesler duyuyordum.

Son duyduğum şey Cedric'in ve diğer insanların bana doğru koşturup, bağırdıklarıydı.

Cedric,
'Çabuk buraya doktor çağırın! Yardımcılar nerede kaldı?!'
Birkaç insan,
'Yardım edin! Bayan Emery bayıldı!'
Kral Erich,
'Dolunay... Bugün dolunay var... Onu dışarıda tutmamalıyız. Odasına götürün...'
Dediler...

Ne dediğinin devamını duyamadım , kralın...

Sonrasında zaten hiçbirşey hissetmiyordum.
Bedenimden kopmuşum gibi hissediyordum.
Gözlerimin ardında bir siyah perde vardı.
Onları açmak istedim ama yapamadım. Çok zordu. Denedim ama sanki hazır değildim gözlerimdeki perdeleri açmaya.
Kendimi bıraktım ve uzun süre sonra yavaşça gözlerimi açtım.
Gözlerimi açtığımda bir ormanlıktaydım.
Yemyeşildi, biraz karanlık vardı ancak huzur doluydu.
Ormanın içindeydim. Ormanın içinde dolaştım. Bir yeri arıyordum... Ne olduğunu bilmediğim ama nerede olduğunu hissettiğim...
Yürüyerek gezinirken bir açıklık buldum. Ormanın ortasındaydı.
Ortada geniş bir alan vardı orada eski bir ağaç gördüm.
Çok yaşlı bir ağaçtı.
Ağaca yaklaştım, ağacın dalları çok genişti ve her dalda bir surat gördüm. Bu suratlar, alflere aitti sanırım... Ağacın tam kökünde bir kadın vardı. Kadının yüzünü inceledim. Bana benziyordu ama tam olarak ben değildi. Eski ağaç çok büyüktü ve her dalında alfler vardı.
Sonra karşıma bir kadın geldi.
Kadın bir bulutun üstünde bağdaş kuruyordu.
Elbisesi kırmızı, saçları kızıl, gözleri dahi kırmızı tonlarındaydı.
Yukarıdan ağır ağır karşıma geldi.
Ben geriye doğru sendeledim.
Kadının yüzünü ilk göremedim. Sonra kadın bana yaklaştı, ben kadına yaklaştım. Yüzünü daha iyi gördüm.
Yüzünü gördüğüm kadın ağacın kökündeki kadındı.
Dingin bir hali vardı. Sanırım o alflerin köküydü, ilk alf...
Beni o kadar çekiyordu ki. Kadına,
"Sen... Benim atam mısın?" dedim fısıldayarak.

Kadın sakince başını salladı.

"Peki... Burası neresi? Benim burada ne işim var? Neler oluyor?"

Kadın kadın başını iki yana salladı ve arkadan bir ses geldi,
"Çok soru her zaman kötüdür, güzel kızım."

Kadın ağzını bile oynatmıyordu ama onun sesi olduğuna emindim.
"Adın nedir, sevgili atam?"

Arkadan aynı ses,
"Astrid, güzel kızım."

Astrid...

"Merhaba Bayan Astrid... Benden ne istiyorsun?" dedim sakince.

Kadın elini bana uzattı.
Bir an tereddüt bile etmeden elini tuttum.
Beni ağaca yaklaştırdı.
Kendi eliyle ağacın gövdesine dokundu, bana baktı ve başını salladı.

Beni tuttu ve ağacın tepesine götürdü. Son dala elini uzattı. Orada bir kiraz çiçeği filizlendi ve şöyle dedi,
"Güzel kızım. Seni buraya gerçekten alf olman için getirdim. Her alf, alf olmadan önce buraya getirilir ve kutsanır. Sende alf olacaksın güzel kızım."

Beraber aşağı indik. İndiğimde benden biraz uzaklaştı.
Tekrar konuştu,
"Söyle bakalım güzel kızım. Sen nasıl bir alfsin?"

O anda karşıma dört kutu çıktı.
Kapakları açıldı. Birinden beyaz bir ışık geliyordu. İkincisinden mavi, üçüncüsünden kırmızı, dördüncüsünden yeşil ışık geliyordu.

"Güzel kızım, söyle bana, sen kendine nasıl bakıyorsun dışarıdan?"

Sanırım kutulardan birini kendime göre seçmem gerekiyordu.
Işıkları biraz inceledim ve kırmız ışığı seçtim.

Sonra kutular kayboldu ve etrafımı bir ateş çemberi sardı.
Paniğe kapıldım!
"Sakin olabilirsin güzel kızım. Eğer istersen o seni dinler, o sana, sen ona aitsin." dedi Astrid.
Astrid'e bağırarak,
"Ciddi misin?! Yanabilirim!"
Astrid bana şöyle seslendi,
"Gözlerini kapa kızım ve hisset. İçindeki ateşi hisset. Ateşe hükmet."
Gözlerimi kapadım.
Gerçekten içimde birşeyler hissetmeye çalıştım ancak hiç birşey olmuyordu!
"Hiç birşey hissedemiyorum!"

"Hissedeceksin sadece sakin ol ve ateşi sinirle değil, dinginlikle yönet."
Tekrar gözleri kapattım.
Bu sefer sadece ateşe ve ateşin seslerine odaklanmayı denedim.
İçimde bir kıpırtı hissettim.
İçimde bir kıvılcım yakmışlar gibiydi.
Sakince odaklandım.
Nefesimi tuttum ve zihnimde ateşi hissettim. Ateşin sıcaklığını bile hissettim.
Gözlerimi birden açtım ve gözlerimi açıp nefes vermem ile ateşlerin hepsi söndü.

Astrid yanıma geldi. Alnımdan öptü.
Anlımda bir iz belirdi. Kırmızı bir iz... Ne olduğuna anlam veremedim ama alf olmaya gerçekten çok yaklaştığıma emindim.
Ağaca doğru ilerledik. Elimi aldı ilk dala dokundurdu. Dal alevlendi ve orada suratımın izi çıktı ama bu diğer izlerden farklıydı. Kırmızı renkti. Hepsinden farklıydı. Biri hariç.
Astrid'in yüzü de kırmızıydı.
Ağacın köküne gittik. Elini havaya kaldırdı. Bende elimi onun elinin karşısına getirdim.
Yaptığım şeyleri düşünmeden, içten bir dürtüyle yapıyordum.
Ellerimizin arasında ateşler çıkmaya başladı.

Ellerindeki ateşleri benim ellerime bıraktı.
Hiç canım yanmıyordu. Ellerim yanıyordu ama canım yanmıyordu. Eliyle ağacın köküne bir işaret çizdi, ağacın kökünde bir kilit işareti çıktı ve kilit işareti kırılıp yok oldu.
"Ellerini koy ve tüm gücünü ver, kızım." dedi bana.
Ellerimi ağacın köküne bastırdım ve deli gibi güç uyguladım. Gözlerim kapalıydı. Ne olup bittiğini görmedim ama büyük şeyler olup bitti biliyordum. En sonunda bıraktım. Ellerimi çektiğimde o kadının suratının yanında benim suratımda vardı.

" Emery, sen artık bir alfsin. Bunu unutma ve bunun için yaşa." dedi.
Birden gökten bir ses geldi. Bu ses...
Tam karşıma kıpkırmızı, ateş gibi yanan bir ejderha geldi!
Astrid,
"Hadi şimdi git kızım. Eğer zorluk yaşarsan kendini buraya getir. Bunu istersen yaparsın."
Ejdarha geldi ve beni aldı. Yukarıya doğru ejderha ile çıktık...

Kutsanmıştım.
Ben gerçek bir alftim.
Dolunay'a doğru ejderha götürdü beni...








BÖLÜM SONU!
OKURSAN ÇOK SEVİNİRİM.
YENİ BÖLÜMÜ BEKLE.
🌕⭐♌

Sonsuz Kılıç 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin