ESRA/YANSIN

5 1 0
                                    

Arabadan inip soğuk havayla yüzleştiğinde ayakta duracak hali kalmamıştı. Yıkılmadan önce odasına gitmeyi sabırsızlıkla beklerken herkesten önce apartman kapısına ulaşmış anahtarlarla cebelleşiyor bir yandan da gözlerinden akan yaşları gizlemeye çabalıyordu. Gerginlikten patlayacak gibi hissederken arkadan gelenlerin kapıya yaklaşmasıyla titreyen ellerini yumruk haline getirip sakinleştirmeye çalıştı kendini, derin bir nefes alıp yanağında ki ıslaklığı sildi son kez anahtara gitti eli ilk denmede açarken derin bir soluk verip apartmandan içeri girecekken duyduğu ses çivi gibi sabitlemişti olduğu yere.

Arafta kalmıştı sanki bedeni ölmüş ancak ruhu dünyada can çekişen bir parça gibi olduğu yere çakılıp kaldı. Dönüp bakacak derdini anlatacak gücü kalmamıştı duymazdan gelmeyi denedi binaya girmek için adım attığında aynı ses daha gür bir şekilde adını seslenmiş babaannesine dönüp konuşmak için izin istemişti. Görmezden gelmenin olur yanı kalmamış, dönüp dolaşıp aynı günün sonunda aynı yere çakılıp kalmıştı çenesi birbirine kilitlendi bağıra çağıra ağlamamak için verdiği son çırpınışlarıydı; beni nasıl görmedin gözlerime hiç mi bakmadın dememek için kendini zor tutuyordu. Anın içinde cam fanusa kapatılmış; sesi uzay boşluğunda yankılanıp kulaklarına geri ulaşıyordu sanki... Varlığını reddedip yokluğuna alışmak istedi. Arkasına bile bakmadan kaçıp gitmek istedi; kalıp savaşmaktan başka çaresi yoktu. Acılar ve sancılar eşliğinde ayakları kalbinin götürdüğü yere sevdiği adamın karşısına kadar eşlik etti kendine, sonrasında ne aklı ne fikri kalmıştı.

Her bir zerresi bin parçaya bölünürken ne dediğini umursamadan sıkıca sarılmak sonra bütün günü bir köşeye kuyulamak isterken son bir iradeyle dayanması gerektiğini hatırlattı kendine; kendinden başka kimsesi olmadığını her seferinde yüzüne çarpan bu dünyaya inat yaşamaya ve yaşamın getirdiği her güne daha da sıkı bağlanarak.

"Sabahtan beri bir tuhafsın bilmediğim bir şey mi oldu Esra? Nişanda da durgundun ağladığını da gördüm biri bir şey mi dedi? "

Şaşkın, afallamış ve yerden yere vurulmuş günün bitmesi için çırpındıkça o günün içine daha çok saplanıyordu. Hiçbir ifade etmeyen bu soruya cevap vermek içinden gelmiyordu. Karşısındaki adam yıllardır tanıdığı kişi değildi.

"Abim sayılırsın böyle bir gününe tanıklık etmek duygulandırdı. Yoksa kim ne diyecek."

Sesi kilometrelerce uzaktan geliyordu; hissettiği her şey anlamını yitirmişti.

"Buna inanmamı bekleme Esra beraber büyüdük biz. Gözlerin başka bakıyor bugün."

Ayakta kalacak gücü kalmamıştı kaldırıma çöküp hıçkırarak ağlamaya başladı. Saklamaya çalıştığı her şey anlamını yitirmişti.

"Mümkünse bu günden sonra bir daha karşılaşmayalım birbirimizi görmeyelim en azından kalbimdeki bu sancı geçene kadar Yusuf"

İçindeki can kırıklarını neresine sığdıracağını bilemeden birbirine kenetlenmiş parmaklarını çığlıkları duyulmasın diye ağzına kapattı dizlerini kendine çekerek iyice küçüldü. Çöküp kalan Esra karşısında ne yapacağını bilemeyen Yusuf teselli etmek için elini kaldırdığında beyninde yankılanan sözcüklerin anlamı dank etmişti. Adımları geri geri giderken çocukluğuna sırtını dönerek terk etti ortamı zira Esra ortada söylenecek söz bırakmamıştı. Arkasını dönüp giden adamın ardından yumruk yaptığı elini ağzından çekerek bağıra çağıra ağlamaya başladı mart ayının soğu içine işlerken içerisinde bir yerler alev alev yanıyor bir bir parçasını yok ediyordu. Utançla beraber içinde koca bir boşluk hissediyordu. Öyle bir boşluk ki boğazına sıra sıra dizilip soluğunu kesiyordu. 

Gecenin bir yarısına kadar soğuk kaldırıma oturup kahrolana kadar ağladı, derdi sanki dağları taşları aşacaktı. Son kez öksüz kaldığını hissetti kalbinin en derinlerinde. O soğuk kış gününde iliklerine kadar işleyen soğuğa aldırmadan oturduğu kaldırımdan kalkacak gücü bulamadı kendinde. Sevdiği adamın son bakışı her bir hücresinin paramparça olmasına sebep olurken; gözündeki yaşa aldırmadan arkasına bir kez bile bakmadan sokağı terk eden genç adam duyduklarını sindirmeye duymamış gibi hayatına devam etmeye çalışıyordu. Sadece bir kaç dakika da dünyası başına yıkılmıştı oysa yıllardır bu anın içine hapsolmuş gibiydi.

Kaldırıma iki bükülüm oturmuş kollarıyla bacaklarını sımsıkı sarmış bu anın bitmesini beklerken avazı çıktığı kadar bağırmak gözünde yaş kalmayıncaya kadar ağlamak istiyordu. İçinde biriktirdiği her hissi haykırmak kurtulmak ardına bakmadan terk etmek istiyordu mahalleyi. Başına yıkılan her hayalini bütün kırılan döküleni toparlayıp sessiz bir yerde tamir etmek istiyordu; her şeyden çok yeniden sevebileceğine inanmak yaralarını sarıp sarmalamak istiyordu. Bahçesinde evcilik oynadığı, Yusuf'un oyundaki çocuklarına annelik yaptığı binayı, her aldığı parçada onunla kurduğu yuvayı hayal ettiği odalara sığmayan çeyizini, ne düşlere kapılarak aldığı üzerindeki mavi elbiseyi kendisiyle beraber ateşe vermek istiyordu. İçinde dolmayacak koca bir boşluk beyninde kopan fırtınalara rağmen gözlerini kapatıp sessizce ağladı. Saatler birbirini kovalarken şafak sökmüş yeni bir gün doğmuştu. Belki gelir bir kelime eder diye beklediği adam bir türlü gelmemiş ağıran günle birlikte umudu da kalmamıştı. Gecenin karanlığı bütün utançlarını gizlerken gökyüzünü aydınlatan güneş her şeyi açığa vurmaya pek hazırdı. Kimse görmeden eve çıkmak için ayaklanmaya çalıştı ancak soğuk o kadar işlemişti ki içine bütün vücudu uyuşmuş her yeri acı içerisindeydi.

Kaldırıma tutunarak kalktı tam anlamıyla sürünerek ses çıkarmadan odasına girdi yorganı kafasına kadar çekip bütün utançlarını, düşlerini ve yıkılmışlığını unutmak için sonsuz bir uyku olmasını temenni ederek yumdu gözlerini. Sabah erken saatlerde kalkan babaannesi yorgun olduğunu düşündüğü torununa dokunmadı. Kendine kahvaltı için bir şeyler hazırlayıp kahvaltısını yaptı yapabildiği kadar ortalığı toparladı sonrasında gündüz kuşağı programlarına bakmaya başladı bir süre sonra tekrar şekerleme uykusuna dalmıştı. Bu sırada ateşler içerisinde yanan torunu üzerini daha sıkı örttü. Tirtir titriyor gözünü açacak tek kelime söyleyecek gücü kendinde bulamıyordu. Üşüyen sadece bedeni değil aynı zamanda yüreği de koca bir buzulla savaş veriyordu. Her gece kurduğu düşler bu gün kabus olmuş, Yusuf'un son bakışı hatırına geldikçe soluğunu kesiyordu. Hiç mi sevmedin niye görmedin diye bağırıp çağırmak kendini boşluğa bırakmak istiyordu. Her şeyden çok yok olmak istiyor, uzunca bir süre göğün altına yatıp her saniye daha çok içine işleyen bu acıdan arınmak istiyordu.

ARKANA BAKMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin