40. Bölüm

887 93 30
                                    

Tao Baekhyun'la dakikalardır öpüşüyordu ve ben bir şeyler yapmak zorundaydım. Tam odaya dalacakken Tao geri çekildi.

"Yapma bunu, lütfen." dedi.

Baekhyun'un gözleri dolmuştu. Tao onun ellerini tuttu ve konuşmaya başladı..

"Bak Baek sen gerçekten kusursuz yaratılmışsın. Ama ben senin gibi değilim. Beni tam olarak tanımıyorsun bile değil mi? Sana anlatmamı ister misin? Benden nefret edeceğin şeyler yaptım ben. Sen tertemizsin ve bir melek gibi görünüyorsun. Senin hayatında olmam bile söz konusu değil. Evet doğru seni beğeniyorum ve belki biraz da hoşlanmış olabilirim. Çünkü sürekli etrafımda dolanıyorsun ve bana dokunuyorsun. Tuhaf hissettirdiğin doğru. Ama bu kadarla sınırlı. Ben seni incitirim Baekhyun. İnan bana bunu yapmayı istemiyorum. Sadece benden uzak dur. Seni kendimden korumam zor olabilir."

Tao'nun söyledikleri beni bile şaşırtmıştı. Baekhyun'un gözündeki yaşlar intihar edercesine düşüyordu.

"Seni seviyorum Tao. Bana zarar bile versen umurumda değil. Seninle ilgili her şeyi sevebilirim. Seni tanıyorum. Yaptıklarını da biliyorum. Sen böyle değilsin Tao. Ben kalbindekini gözlerinden görebiliyorum. Kendin olamaz mısın? Yoksa sevdiğin biri mi var?"

"Hayır! Birinden hoşlandığımı düşünmüştüm ama öyle olmadığını çabuk fark ettim."

"Ne?! Onunla hala görüşüyor musun Tao? Benden başkasına bakmanı istemiyorum anladın mı?"

"Heey heey sevgilim falan değilsin. Üstelik sadece öyle düşündüğümü söyledim. Yani ondan hoşlanmıyorum. Ben... Ben senden hoşlanıyorum Baekhyun. Ama bu konuyu bir daha açmamak üzere kapatıyoruz."

Tao'nun beni kastettiğini anlayınca gerildim. Zaten konuşmaları çıkmaza girmişti ve dinlemekten sıkılmıştım. Baekhyun ısrar ediyor Tao da reddediyordu. Onları bırakıp sevgilimin bana huzur veren kollarına gitmek istedim. Tam arkamı döndüğümde Baekhyun'un söylediği şeyle donup kaldım.

"Eğer sevgilim olmazsan kendimi öldürürüm ve beni kurtarmak için çok geç kalırsın! Seni sevdiğimi böyle mi kanıtlamalıyım?! Sonra acı çekmeyecek misin?!"

Neler diyordu bu böyle Tanrı aşkına?! Bu kadar kısa sürede ona böylesine büyük bir aşkla bağlanmış mıydı gerçekten? Onsuz ölecek kadar sevmiş miydi? Hem de Tao gibi birini! Gözlerinden gördüğüm tek şey onun içindeki vahşetti. Baekhyun nasıl oluyor da kalbinde iyilik olduğunu görebiliyordu? Belki de aşkın anlamı buydu. Çünkü ben de Jong In'in gözlerinde sonsuz mutluluğu görüyordum. Kusursuz güzellikte olan kalbi sıcak bakışlarından bile görülebiliyordu. Benim yaptığım kolaydı belki. Çünkü Jong In zaten iyi biriydi. Ama Baekhyun zoru başarmıştı. Etrafına kötülük saçan bir canavarın kalbindeki iyiliği görmek..? Bu kesinlikle dünya üzerindeki en zor işlerden biriydi ve eğer dediği gibiyse bu aşkı yaşamak onun sonuna kadar hakkıydı.

Yapmam gerekiyor muydu bilmiyorum ama kendimce olması gerekeni yaptım. Dönüp odaya girdim.

"Lanet olasıca sesinizi kesip şu yatağa yatar mısınız? Siz uyuyun ki biz de uyuyabilelim. Sizin sesiniz yüzünden bir türlü uyuyamıyorum." dedim.

Ne diyordum ben böyle? Neredeyse fısıltıyla konuşuyorlardı ama neyse ki bana inanmışlardı. Baekhyun'un içinden teşekkür ettiğini duyabiliyordum. Ama onları aynı yatakta bırakıp gidecek değildim. Tabi ki ortalarına yatmadım ama Baekhyun'u dışarı çağırdım.

"Sizi duydum Baekhyun! Ne yapmaya çalışıyorsun? Eğer sana dokunursa onu abinin elinden kurtaramam. Ayrıca bunu yapmaya kalkarsan bir daha asla destek olmam." dedim.

"Se-Sehun abii. Gerçekten duydun mu?" diye sordu. Resmen yüzü kıpkırmızı olmuştu. Kendime çekip sıkıca sarıldım.

"Lütfen Baekhyun, sakın bir hata yapma. Sizi desteklediğim için pişman olmak istemiyorum." dedim.

Baekhyun'un arkasından bizi dinleyen Tao'yu gördüğümde garip hissetmiştim. Ağzını oynatarak 'Bana güven' dedi. Ona nasıl güvenebilirdim ki? Bu mümkün olmayan bir şeydi ama en azından Baekhyun'un bunu yapmayacağına inanabilirdim. Üstelik Tao'nun hayatını kurtarmıştık. Bu yüzden Baekhyun'a zarar vermeyeceğini düşündüm.

"Ben odama gidiyorum. Sakın söylediklerimi unutma tamam mı Baek? Sana güveniyorum." dedim.

Gitmeden önce bana bir kez daha sarıldı.

"Söz veriyorum Sehun abi. Uslu duracağım." dedi.

Yine de tedbir olsun diye gitmeden onları dinledim. Tao yapması gerekeni yapmıştı.

"Baekhyun tamam yanında uyuyacağım. Ama dokunuşlarına bir son vereceksin. Sadece yanında kalacağım." dedi.

En başta yatağın yanında beklemekte ısrar etmişti ama Baekhyun'un inadıyla birlikte yatmışlardı. İçim rahat bir şekilde odaya dönmüştüm.

"Geldin demek sevgilim. Şimdi cezanın neresinden başlasam bilemiyorum." diyen sevgilim sesi beni ürkütmüştü.

Çok yorgundum ve sessizce uyumak istiyordum. Tabi ki Jong In'in öpücükleri tüm yorgunluğumu almıştı. Her şeyi bir yana bırakıp sadece ona karşılık verdim. Yakınımdayken bile özlediğim adamdan nasıl uzak durabilirdim ki?

"Dokun bana Jong In. Sıcaklığına ihtiyacım var.."

"Seni seviyorum meleğim."

Ertesi sabah beklemedik biri geldi. Jong In'le konuşmalarından profesörün işlerinin bir kısmını halledip geri kalanı oğluna bırakarak buraya geldiğini anlamıştım. Yarın geleceğini ve daha detaylı konuşacağını söylemişti. Ayrıca Suho abiden kan örneği de almıştı gitmeden.

Tabi ki yine olaysız geçmeyecekti günümüz. Suho abi Tao'yu sorduğunda Baekhyun'un yanında olduğunu söylemiştim ama detay vermemiştim. Fakat Yixing geldiğinde bu büyük bir karmaşaya yol açtı. Baekhyun ve Tao hala uyuyordu. Yixing sorduğunda odada olduklarını söylemiştim ve o delirmiş gibi merdivenlerden çıkarıyordu. Kesinlikle o odaya ilk önce ben girmeliydim. Baekhyun'un bir bacağı Tao'nun bacaklarının arasındaydı. Ayrıca bedenleri tamamen birleşikti. Baekhyun Tao'nun beline kolunu atıp sıkıca sarılmış. Tao aynı şekilde Baekhyun'u sarmalamış. Yüzleri de birbirlerine çok yakındı.

Uyurken insan ne yaptığının farkında olmayabilir. Ama bu gerçekten fazlaydı. Üstelik bana güvenmesini söyledikten sonra bununla karşılaşmıştı.

Yixing tam bağıracakken ağzını kapadım. Sakin olmasını söylesem de çok sinirliydi.

"Onlar neden aynı yataktalar Sehun? Sana güvenmemi söylemiştin ve ben sana güvenmiştim. Umarım düşündüğüm şey olmamıştır!" diye fısıldadı.

O arada Baekhyun kıpırdanmaya başladı. Gözlerini araladığında bizi fark etmemişti bile. Önce bulundukları duruma, bedenlerine sonra da Tao'nun yüzüne baktı. Yüzüne yavaş yavaş yaklaşıp tam öpecekken Yixing patladı.

"Ne yapıyorsun sen Baek!?"

"A-abi.. Şey... Biz sadece... Uyuduk! Gerçekten! Sadece uyuduk biz!"

Ne yapıyordu bu tanrı aşkına? Tabi ki sadece uyumuşlardı ama bu kadar panik yapması yanlış anlaşılıyordu. Bir şekilde Yixing'i çekerek odadan çıkarmıştım. İmdadıma ise çalan kapı yetişti.

"Aşağı inelim Yixing. Kapı çalıyor." dedim.

"Aşağıda insan var Sehun. Hep beraber mi açacağız? Bırak beni!" diye bağırdı. Ama bir şekilde sürükleyerek merdivenlerden indirmiştim.

Gerçekten de dediği gibi hep beraber açmıştık. Daha doğrusu herkes kapıya yürüdüğü için biz de onlara katılmıştık.

Kapıyı açtığımızda karşımızdaki görüntüyle hepimiz olduğumuz yerde kalmıştık.

Bu da neydi böyle?

Heykel?

Yoksa sadece yakışıklı bir çocuk mu?

Dönüşüm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin