ŞEHADET - Vatan için / 14

669 76 28
                                    

Bu hikayenin sesi olup, fark edilmesine destek verir misiniz? 

Beğenmeniz ve yorum yapmanız o kadar değerli ki...

Gerçek kişiler ve olaylardan oluştuğu için fark edilmeyi ve okunmayı sonuna kadar hak ediyor. Bu fikrime katılıyorsanız, lütfen beğeni ve yorum yapmayı ihmal etmeyin!

Keyifli okumalar (kalp)

*

OLCAY

"Daha ne kadar bakacaksın oradan?"

Babam neredeyse benim boyumdaki sırt çantasının içerisine, önceden etrafına yaymış olduğu eşyalarını yerleştiriyordu. Bu anı ezbere biliyordum. Bundan sonra hissedeceklerimi de. Daha öncede pek çok kez yaşamıştım bu vedaları.. Kussam kaç ayrılık çıkardı kim bilir içimden. Kessem bileklerimden kaç hasret akardı...

"Hadi gel bana yardım et."

Beni görmese bile onu kapı aralığından izlediğimi biliyordu. Ben ona bakıyordum. O ise göremediği ama orada olduğumu bildiği bana. Başka birine söyleme ihtimali geldi aklıma. Koridoru kolaçan ettim. Benden başka kimse yoktu. Ses mi çıkardım diye düşündüm ister istemez ya da her zaman farkında mıydı orada oluşumun.

Yavaşça kapıyı elimle itip sonuna kadar açtım. Fakat eşikten içeri geçemedim. Aklımda sadece 'neden' sorusu dolanırken çakılıp kalmıştım. Neden daha önceki seferlerde değil de şimdi beni yanına çağırmıştı? Neden yardımımı istiyordu? Neden gitmek zorundaydı? Neden...

"Nasıl dayanıyorsun?"

Kapının kasasına yaslandım. İçeri doğru adım atmaya cesaretim yoktu. Sanki onu atarsam gerçeği kabul etmiş olacaktım. Birkaç saat içerisinde babamı zamansız bir yere göndereceğimi, geri dönüşünün nasıl olacağını bilmeyeceğimi, annemin bekleyişlerini, Doğukan'ın her zor durumda 'Baba' diye ağlayışını, hatta doğmamış kardeşimin bile ismini kulağına okuyacağım gerçeğiyle yüzleşmiş olacaktım.

"Sizin için."

Duyduğum bedel çok ağırdı ama benim merak ettiğim bu değildi. "Neden diye sormadım," dediğimde katladığı kombattan başını kaldırdı. O ana kadar göz göze gelmememizin bir nimet olduğunu şimdi fark ediyordum. Koyu kirpiklerinin altındaki bakışları sorumdan değil de soruş biçimimden hoşlanmadığını belirtircesine çok hafif sertleşti. Fakat saniyelik bir hareketti. Sanırım haklılığım daha ağır basmıştı. Tepkisel yoğun göz teması, sanki ben yanından uçup giden sıradan bir poşet parçasıymışım gibi aniden elindeki kombata döndü. "Dayanmak zorundayım," derken onu da diğer haki kıyafetlerin yanına, çantasının en derinine yerleştirdi. Duygularını saklamak konusunda üstüne tanımazdım ve bu özelliğine hayrandım.

"Gerçekten öyle misin?"

Görünmez bir külçe ayaklarıma bağlanmış gibi zar zor birkaç adım attım. Fakat babamın 'bu nasıl soru' bakışıyla olduğum yere mıhlandım. İtiraf etmem gerekirse korkmuştum. Yine de ufacık bir ihtimale sığınarak konuşmaya devam ettim.

"Emre'nin babası bu kadar göreve gitmiyor. O da özel kuvvetlerde değil mi?"

Devresinden bahsettiğim için inkâr edemeyeceğinin farkındaydı. Yine de tutarlı bir cümle arayan hali gözümden kaçmadı. "O geri hizmette," derken sanki boğazında bir yumru varmış ve yutamadığı için acı çekiyormuş gibi bir ton kullanmıştı. Bunu fark ettiği anda ise boğazını temizledi ve kendinden daha emin bir şekilde konuşmasına devam etti. "Bu nedenle karargâhtan çıkamıyor. Sahaya çıkmaya yetkisi yok anlayacağın ama emin ol izin verseler, eşyalarını bile toplama gereği duymaz." Hüsran duygusunu tenimin altına atılan bir pençe misali gibi hissettim. Nazif Amca üç sene önceki bir çatışmada gazi olmuş ve TSK onu aktif rolden alıp masa başına yerleştirmişti. 'Gazilikte önemli bir mesele. Fakat bir masada oturacağımı söyleselerdi şehit olmak için gerekirse kendi kafama sıkardım' cümlesi hala sesiyle kulağımdaydı.

ŞEHADETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin