8

253 52 11
                                    

hayatımda en huzur bulduğum anlardan biri olan gitar çalmak, üstüne bir de bunu minho'yu çağırarak yapmak... gerçekten fazlası gerekmezdi. bu mutlu anlardan keyiflenir, gerekirse kırk yıl ömür uzatırdım. küçük heyecanlar benim için önemli.

şehir manzarasına bakarken gözleri parıldayan birini ilk kez görüyordum, ne vardı şu kirli manzarada bilmiyorum ama içinde yaşanan o çatışmayı biliyorum. "yanıma gel artık, fazla düşünürsen daha da yıpranırsın." kafa salladı ve gözlerini oradan alamadan yanıma gelip oturdu. şimdi daha heyecanlı...

"rahat mısın?" yere koyduğum mindere iyice yerleşince tekrar kafa salladı. betondu yerler ve direkt oturursak üşütürdük, bu yüzden minder getirmiştim. arkamızı duvara yaslayıp öyle duruyorduk şu an, rüzgâr hafiften şiddetli olunca da sesi kulaklarımızdan gitmiyor.

şimdi ben de rüzgâra eşlik ederekten içimden geçeni çalıyorum. aslında tam olarak içimden geçeni değil, minho'nun sevdiği bir şarkı.

o an ona hüzünlü geliyor bu ve kıpırdanıp odağımı bozuyor. kafasını omzumda hissediyorum, soğuk nefesi boynumda ve sağ kolumda bir baskı... ama çalmaya devam edip gülümsüyorum. bunu bir anda yapması hoşuma gitti sadece, fazla telaşa sokmadım kendimi.

bir şeyler mırıldanırken kafamı eğip ona baktım istemsiz. gülümserken onu yakalayınca dünyalar benim oldu resmen. bana gülüyordu, sesime ve gitarıma. daha da gaza gelip parmaklarımın ağrısına katlanarak sonuna dek çaldım.

"sevdiğim şarkıları nereden biliyorsun?" diye sordu biter bitmez. kafasını kaldırınca bozuldum ama belli etmeden güldüm. "senin hakkında her şeye önem veriyorum," dedim. o da güldü ve elleriyle oynadı. "hoşuma gitmiyor değil, sadece gelip geçici. bu benim bugün hoşuma gider, yarın unutulur. anlıyor musun?"

"yanlış düşünüyorsun. seni bu düşüncelerden kurtarmak istiyorum." gözlerine baktığımda hiç önem veriyor gibi değildi. bu beni içten içe öldürürken, bir de kafa sallamıştı. "düşüncelerimde yanlış bir şey yok. ileride bu anların saçma olduğunu düşüneceksin, çünkü başkası ilgini çekecek."

başkası? kimdi başkası? gelecekte başka biri mi varmış? şu hayatta minho'dan başka bana iyi gelen mi varmış? her şeyden önce, beni anladığını düşündüğüm tek kişi. "biliyor musun, sadece ama sadece bu konuda zıtız. yoksa sen ve ben gerçekten benzeriz, ilgimi bu yüzden çekiyorsun." bu sefer bana baktığında kapkara olan gözlerinde yansımamı gördüm.

benziyoruz işte, gerisi önemsiz. ben minho'yum, o da jisung. şu an kendime bakıyordum, o bana başka bir şekilde baksa da.

"aşkı kim öğretti ilk sana?" dedim samimiyetle gülümserken. bir süre düşündü ve iç çekip anlattı. "yani... annem ve babam. zaten her şey aileden başlamaz mı?"

"onlar birbirine âşık olup evlenen iki insan. neden aşkı küçümsüyorsun?"

"babamın anneme âşık olduğunu düşünmüyorum. eğer onu çok sevseydi, iyiliği için boşanırdı ondan ama eziyet etmeyi seçti. annem de aptal gibi kocasını dinleyip çocuklarından aldı sinirini. bu mu aşk?"

"ciddi misin?" kaşlarım çatılı ve kafa sallayışını görüyorum, böylece kaşlarım bu sefer yukarı kalkıyor. ardından ben de kafa sallayarak yutkunuyorum. "anlıyorum... bu tabii ki aşk değil ama senin düşündüğün de değil."

"her neyse, aşk harici senin için buradayım. felix de öyle, kapımız açık sana." gülümseyip dudaklarımı yaladım. o küçük kalbinde tam olarak ne olduğunu bilmiyordum ama artık anlıyorum, bu yüzden gülüyordum. "sen benim için çok önemlisin, ben de senin için hep burada olacağım." dediklerime kulak asmadı ve arkasına yaslandı tekrar.

buraya iyi ki taşınmışım, o ikisi olmasaydı evde çürüyüp gidecektim çöp gibi. ama minho bana çöp değil resmen çiçekler gibi güzel bir hayat varmışcasına gözüktü. eminim hayat öyle bir şey değil, yalan dünya işte ne beklersin? ama basit bir kapıyı açmak bile hepsini ardında bırakıyor.

"o zaman bu şarkı, hem yıpratan... hem de ölesiye sevmeye değer aşkıma gelsin; senin için."

-

bölüm sonu ⛄

the hollow boysHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin