Her yer yanıyordu.Yıllarca yaşadıkları, büyüdükleri, eğitim aldıkları, anılar biriktirdikleri, birbirlerini tanıdıkları o ev yanıyordu. Evlerinin yanındaki orman da yanıyordu, daha doğrusu artık yanacak bir şey kalmamış bir haldeydi. Her ağaç köküne yakın bir mesafeden kesilmiş, odunlar ve dallar birbiri üstüne düşmüş, birbirlerine değen yaprak sayesinde ateşin yayılma mesafesi artmıştı.
Megumi sıcaklığı hissediyordu. Terliyordu. Korkuyordu. Endişeliydi. Herkesin öldüğünü biliyordu. Yanmış et kokusu alıyordu. Çürümüş toprak kokusu alıyordu. Yanmış odun kokusu alıyordu. Kan kokusu alıyordu.
Her şey mahvolmuştu. Megumi dizlerinin üstüne çökmek ve ağlamak istiyordu. Titrediğini hissediyordu. Bunu yapanın kim veya ne olduğunu bilmiyordu ama ona asla bulaşmak istemiyordu. Tek istediği ona biat etmekti. Başka bir seçeneği yoktu.
Rüya gördüğü biliyordu ama uyanamıyordu. Avuçlarının altındaki yatağı sıktığını, ayaklarının yorganını tekmelediğini biliyordu. Ama ona toprağı tırnaklıyormuş, ayakları kuru dalları tekmeliyormuş gibi geliyordu.
En sonunda uyanabildi. Sıçrayarak yataktan kalktığında elini göğsüne koydu ve kilometrelerce koşmuş gibi hızlanan nefesini kontrol altına almaya çalıştı. Kalp atışları düzene girdiğinde ve rüyanın dehşet verici etkisini üstünden attığında kendini yatağından kaldırdı. Hala titriyordu ve kabus görürken üstünden attığı yorganın üstüne basarak ayağa kalktı.
Megumi daha önce hiç rüya görmemişti. Bunun normal bir rüya olmadığını biliyordu.
Odasından dışarı çıktığında yemekhaneye indi ve su sebilinden kendine bir bardak doldurdu. Suyu içtiğinde kendine bir bardak daha doldurdu. İkinci bardağı da bittiğinde titremesini kontrol altına alabilmişti. Tekrar uyuyamayacağı için uykusuz gecelerinde yaptığı şeyi yaptı. Elleriyle doğru mührü yaparak gölgelerinden oluşturduğu kuşunun evin dışında belirmesini sağladı. Camı açtığında onu bekleyen kartala benzer kuşun sırtına atladı.
Elinde olmayan bir içgüdü ile ormanı kontrol etmek istemişti. Bu yüzden üç katı hızlıca uçarak geçmiş ve evin çatısına ulaşmıştı.
Kuşun kanat sesleri ilgisini çekmiş Yuji'yi gördüğünde sessiz bir emir ile büyük kuş onu pembe saçlı çocuğun yanına bıraktı ve tekrar gölgelere karıştı. "Selam," dedi Megumi çocuğun yanına, kiremitlere oturarak.
"Selam," dedi Yuji sessiz bir şekilde. Dehşete uğramış surat ifadesi onun da bu akşam çok kötü şeyler yaşadığının kanıtı gibiydi.
"Uyuyamadın mı?" Diye sordu Megumi arkadaşına.
"Kabus gördüm."
Megumi derin bir iç çekti. "Bende."
Yuji merakla vücudunu arkadaşına çevirdi. "Ne gördün?"
"Orman, ev, gördüğümüz her şey... Hepsi yanmıştı. Ağaçlar yıkılmıştı. Herkes ölmüştü."
"Bende," dedi Yuji. "Bende onu gördüm. Ama arada bir fark vardı. Bunları yapan bendim."
Megumi irileşmiş gözlerini arkadaşına çevirdi. Onun da rüya görmüş olmasına hem şaşırmış, hemde şaşırmamıştı. Onu daha çok şaşırtan şey Yuji'nin kendini bunları yapan kişi olarak görmesiydi.
"Sence diğerleri de görmüş müdür?" Diye sordu Yuji, Megumi'nin bu bakışı canını yakmış gibi gözlerini tekrar doğmaya çalışan güneşe çevirdi.
"Bilmiyorum. Bu gördüğüm ilk kabustu. Belki onlar da görmüştür, belki de görmemiştir."
Yuji cevap veremediğinde aralarında huzursuz bir sessizlik baş gösterdi. Birbirlerinin yanında her daim rahat olan bu ikili için, bu durum çok rahatsız ediciydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prophecy /İtaFushi-SukuFushi
FanfictionTarihin tozlanmış sayfalarında uzun uğraşlar sonucu bulunabilecek, kelimenin tam anlamı ile tarihe karışmış ama zamanında tarihe yön vermiş bir kişilik vardı. Ryoumen Sukuna. Lanetlerin Kralı mühürlendikten sonra Japonya'nın lanetler devri bitmiş, J...