♣
Göğün kurşun rengiyle,
Okyanusun maviliğinin,
Kesiştiği o vakit;
Gözlerin gözlerime değdi,
Sonum oluverdin,
Habersizce.♣
"Kadına acıdım, sefil durumda gibi duruyordu. Tek tutunduğu şeyin ailesi olduğunu söyledi.." nereye koyacağımı bilmediğim ellerimle dakikalardır oynuyordum. Böylesine güçlü olmam gereken bir konuda, insanlığımla o insanı savunmam gereken bir durumda başımı kaldırıp gözlerimin ucuyla bile bakamıyordum yüzüne. Belki de mantıksızdı, ülkemiz bunun için savaşıyordu. Melezleri öldürmek için, kraliyetlere ayrılmıştık. Fakat dişe diş, göze göz kavramını bilirsiniz, bize zararı dokunmayan insanlara neden zarar verelim ki.
"Kris nasıl bir tehlike atlattı haberin var mı!? Senin bu duyarsızlığın ve saflığın yüzünden en güçlü askerlerimden birini kaybedecektim Chanyeol!" ayrıca oğlu olduğunu dile getirmemesi, hissizlik barındırıyordu. Ses tonundan öfke akan bu adamın görünüşü öylesine yumuşak ve naifti ki, diğer üç kraliyetin başındaki kralların hepsinden de namuslu görünürdü. Yalnızca, öyle görünürdü işte.
Bedenini oturduğum koltuğa yaklaştırdı, başımı bakış açıma giren parlak cilt ayakkabılarla beraber kaldırdım. Avcunu omzuma dayadı, nazikçe yaptı lâkin ellerinde görünmeyen berbat bir kir vardı ve bundan sebep ondan öyle çok nefret ediyordum ki, anlatılamazdı.
"Bir daha herhangi bir tereddüte düşersen, sana tereddüte düşme şansı vermem. Bunu bil. Sen bir prenssin chanyeol! Bir aptal değil!, artık adıma leke sürme. Bunu istemezsin..." ses tonu ağırdı. Ben bir prens değildim, buradaki herkes gibiydim, benim erkekliğime ise leke süren oydu. Belki de binlerce insanın ruhunu taşıyordu sesi, keşke ses telleri sökülse, gözleri oyulsa, bacaklarından kurşunlar sokulsaydı. Çünkü eğer öyle olsaydı, şu anda olduğu kadar aciz olamazdı. Ülke için masum canların katledilmesi kadar canice bir şey yoktu.
"Çık git şimdi!" kükremişti ruhuma ruhuma doğru. Kükremelerinin ruhuma bir etkisi olmuyordu epeydir.
☽
"Bir dahaki sefere benim için canını tehlikeye atma. Ne de olsa ben kurtulmuş olmuyorum, bu ortamda bulundukça, ölüp gidiyorum." göz temasından kaçınarak kurduğum cümlelerle dudaklarından küçük bir inilti çıktı.
"Çok ciddiye almazsan alışıyorsun. Ne kadar ciddiye aldın be kardeşim." dalgalı konuşuyordu bana. Sessiz kaldım, zira bu bir karşı çıkıştı. Alışamayacağımın taraftarıydım.
"Önündeki yemeği ye en azından o seni sağlam tutar, iki hatun gördün mü üzüntünden çöküyorsun zaten."
gizlenmemiş, saklanmamış bir şekilde sırıttım. İç güdülerimle oynuyordu. Ve içgüdülerim bana ona haddini bildirecek bir yumruk atmam için yalvarıyordu. Lâkin hiçbir zaman içgüdülerimi dinleyememiştim ben, tutsaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gazelle, chanbaek.
Fanfiction"Gidecek misin?" soluklarının ardından bir soru sordu, kulaklarımda uğuldayan seslerin hepsi bir bir sustu. Konuşmasaydı dâhi duyardım zira onu. Yalnız diller değil, gözler, ruhlar, yürekler de konuşurdu. Endişesinin üzerine bir maske takmaya çal...