17.

516 30 1
                                    

Şuan sinirden kafayı yememe ramak vardı.

Görüş açımda İlayda ve Gediz vardı.

Bu ikilinin adı birçok kez geçmişti altın günlerinde, mahallede ve evliliğe yürümeleri bekleniyordu. Ama kusura bakmasınlardı ben vardım.

İzin verir miydim lan ben buna?!

Vermezdim.

Yâr eder miydim ben sevdiğim adamı başkasına?!

Etmezdim!

"İyi misin kız?" diyen Zehra ile gözlerimi onlardan ayırmadan başımı iki yana salladım. "Deli deli hareket etme bak. Senin kıskanç tarafın çok fena."

"Abin bunu bilmiyor sanırım," dedim sinirle.

"Dur ben çağırayım abimi." dedi ve seslendi. Dur dememe rağmen bağırdı.

"Abi bi' baksana!" dediğinde Gediz buraya çevirdi başını.

"Geliyorum!" dedi ve İlayda'ya birkaç şey daha söyleyip buraya doğru gelmeye başladı.

Başımı başka bir yere çevirdim. Yanımıza geldiğinde onu hiç sallamıyordum.

"Ne oldu abim?" dedi. Bana bakıyordu bunu Zehra'ya sorarken.

"Hiç, çağırayım dedim," dedi Zehra. "O yılandan kurtarayım seni, dedim."

"Yılan mı?" dedi. Sinirle burnumdan bir soluk çektim.

"Ne oldu güzelim?" dedi bana doğru eğilerek.

"Sence abi?" dedi Zehra. Konuş kız. "Bir düşün. Senin hoşlanmadığın bir adamla konuşsaydı Burçak. Ne hissederdin? Arada tutukluk yapıyor herhalde senin beyin. Nasıl mimar oldun sen hayret ediyorum doğrusu."

"Sus kız," dedi Gediz kardeşine. "Ayrıca," dedi ve bana yöneldi. "Sen İlayda'dan hoşlanmıyor musun?"

Önümde eğildi. Ona baktım sinirle. "Sen hoşlanıyorsun galiba!" dedim.

"Saçmalama Burçak," dedi. "Sadece arkadaş olarak görüyorum."

"Aynen," dedim. "Adınız birlikte anılıyordu sizin be! Evlilik bile konuşuluyordu hakkınızda. Hiç duymadın mı bunları?"

"Ne?" dedi. Haberi yoktu herhalde.

"Ben onları duyarken ne kadar üzüldüm biliyor musun? Ondan da haberin yok tabii senin." dedim. Gözlerim dolmaya başlamıştı. "Çekil şuradan." deyip oturduğum yerden kalktım.

Mahallece pikniğe gelmiştik ormanlık bir alana. Büyük büyük masalar kurulmuştu. Yemekler hazırlanıyordu.

Ormana doğru yola çıktım. Ağaçların arasında yürümeye başladığımda arkamda başka bir adım sesleri daha duydum. Arkamdan başka birisi gelemeyeceğine göre onun adımlarına aitti duyduğum sesler.

"Burçak bekler misin?" dedi seslenerek.

"Bekleyemem!" dedim sinirle. "Gelme arkamdan."

"Burçak buraları bilmiyorsun kaybolacaksın şimdi." dedi.

Arkamı dönüp ona doğru yürüdüm. "Kaybolursam kaybolurum, seni ilgilendirmiyor. Sen gidip İlayda ile konuşabilirsin. Benimle vakit harcama lütfen."

"Saçmalama Burçak," dedi. "Sen benim sevgilimsin."

"Saçmalama Burçak, saçmalama Burçak!" dedim. "Saçmalayan hep Burçak zaten! Hiç mantıklı konuşmaz, hep o'dur zaten saçmalayan! Hatayı hiç kendinize aramayın tamam mı?! Çünkü zaten onun da suçlusu Burçak'tır!"

Arkamı dönüp tekrar yürümeye başladım. Sinirliydim, hırslıydım, öfkeliydim.

"Gelme arkamdan!" diye son bir kez hırsla bağırdım arkamı dönmeden. Sonra adım sesleri kesildi zaten.

***

"Bakın anlaşabiliriz," dedim aşağıya doğru beni anlamayacağını bilerek ama yine de bir umut. "Gerçekten bakın."

Aşağıdaki köpek sürüsünden kaçarken son çareyi ağaca tırmanmakta bulmuştum. Şimdi de ağaç tepesinde onlarla uzlaşmaya çalışıyordum.

"Ciddiyim ben bakın," dedim. "Siz yolunuza gidin ben de yoluma gideyim nasıl fikir? Bence harika."

Havladı bir tanesi şiddetle.

"Sana hav!" diye yükseldim. "Uzlaşmaya çalışıyoruz burada!"

Hepsi birden havladı bu sefer.

Tırsarak geri çekildim.

Ben aşağı nasıl inecektim?

Aslında burası da güzeldi. Havadardı bir kere. Şurada yatardım. Zaten çıktığım ağaç, elma ağacıydı. Yemek olayı da tamamdı. Daha ne isterdim?

Ben şuan ne yapıyordum ya tam olarak?

Kendine gel Burçak.

Bağırabilirdim ama boşa bağırmış olurdum. Alandan oldukça uzaklaşmıştım. Telefonum da çekmiyordu.

Harikaydı gerçekten.

İki atarlanalım dedik geldiğimiz hâle bak!

"Of gitsenize ya!" dedim sinirlenerek. Cevap çok da şaşırtıcı değildi.

Hav.

Hava da soğumaya başlıyordu. Üstümde ceketim vardı ama o da beni ısıtmıyordu. Çoktan akşam olmuştu bile.

İyice sarıldım ceketime beni ısıtmasını umarak.

"Hiç mi kimse merak edip de düşmedi yola ya?" dedim bedenim titrerken.

Arkaya doğru kayarak sırtımı ağaç kavuğuna yasladım. Uyumamam gerektiğini biliyordum. Uyursam soğuktan dolayı donabilirdim.

Ama gözlerim de kapanıyordu.

Karşı koymakta zorlanıyordum.

Bir süre daha dayandım. Bileğimdeki saate göre yarım saat.

Ama gözlerim yavaş yavaş kararırken hiçbir şey yapamadım.

***

bir inat uğruna hipotermi geçiren koca yürekli burçak

SENCİLEYİN | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin