2.Bölüm-Bilinmeyen Notlar

21 6 4
                                    

Kantinden çıktık. Elimi cebime koyarken elime bir kağıt geldi. İlk önce anlamadım başka birşeydir diye düşündüm. Sonra açıp bakınca aslında o kadarda önemsiz olmadığını anladım. Yüzüm bembeyaz olmuştu. Kağıtta yazan şey;

"Boradan uzak dur.

O senin için iyi biri değil.

Kim olduğumu düşünme.

Her an yanındayım dikkatli ol prenses."

Yürürken duraksadığım için üçü de bana baktı. 'Noldu' dermişcesine. Elimdeki nota baktılar. Bora önüme gelip "O ne?" dedi. Saklamaya çalıştım ama çoktan almıştı eline. O kömür gibi gözleri bi bana bi kağıda bakıyordu. "Daha fazla var mı?!" dedi sinirle. Başımı iki yana salladım ama yalan söylediğimi düşünerek ceplerimi karıştırmaya başladı.

"Ne yapıyorsun? Yalan mı söyledim sanıyorsun?!" diye çıkıştım. Tepki vermedi. Mete ve Arda garip garip bize bakıyorlardı. Ellerini çektim ceplerimden ve koşarak kantine gittim. Peşimden gelmemişti bile. Zaten ne bekliyordum ki gelip özür dilemesini falan mı? Tabii ki de hayır. Onun yerine Mete geldi. Beni teselli etmeye çalıştı. Ama olmaz ben onu istiyordum. Kantinin kapısına bakınca Bora'nın saçlarını gördüm. O simsiyah kömür gibi saçlarını...

Bi anda refleksle Mete'nin elini tuttum çünkü bütün ışıklar kapanmıştı. Işıklar gidince Mete telefonunun fenerini yaktı. O sırada Bora ellerimizi gördü. Ben hemen çektim elimi ama çok geçti. Çoktan koşup gitmişti. Peki neye sinirlenmişti? Daha tanışalı 1 hafta bile olmamıştı. Mete ile anlamsız anlamsız birbirimize baktık 1-2 dakika sonra. Hemen ayağa kalkıp koşmaya başladım. Nereye gitmiş olabilirdi?

Daha okula yeni gelmiştim hiçbir yeri bilmiyordum doğru düzgün. Üstelik ışıklar yoktu. Okul kampı olduğu için herkes okuldaydı ama çoktan uyumuşlardı. Bora'ya mesaj attım. Cevap gelmedi. Görmüştü. O an hem sinirli hem de endişeliydim. Öylece boş koridorda etrafa bakıyordum. Arkam da bir nefes hissettim. Yerimden irkilince "Korkma prenses" dedi. Kim olduğunu anlamıştım Boraydı bu!

Kızgın değil miydi bana? Arkama döndüm. Bi tane tokat geçirdim. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?! Seni merak ettim. Başına bişey geldi sandım. Hiç mi vicdanın yok?!" diye bağırmaya başladım. Sırıtıyordu. Onu merak etmem hoşuna gitmişti. Gözlerinden belli oluyordu. Ona sarılmak istiyordum ama yapamıyordum. Neyiydim ben onun? Sarılsam napardı? Beynimi yiyip bitiren sorular ağlamama sebep oldu.

Denge kuramıyordum. Tam düşecekken beni tuttu. Gözlerimin içine baktı. Onun bakışları çok anlamlıydı. Dengemi sağlamaya çalıştım ama bırakmıyordu. Kollarına vurmaya başladım. "Bıraksana!" dedim. "Nedenmiş?" dedi tek kaşını kaldırarak. "Beni sinir etmekte üstüne yok prenscim." dedim. Şaşırmışa benziyordu. Ona ilk defa prens diyordum. Hoşuna gitmiş gibiydi.

Neden bi anda 'prens' demiştim ona? Ağzımı tuttum hemen. "Noldu utandın mı?" diyerek sırıttı. Onu ilk defa gerçekten gülerken görüyordum. Bu sırada beni serbest bıraktı. Dik dik baktım. "Hayır ne alaka niye utanayım?" dedim. Güldü ve "Öyle olsun prenses" dedi. Prenses kelimesini bastırarak söylemişti.

"Prenses.." diye mırıldandım. Beni duymuş olmalıydı ki kahkaha attı. "Ne var be!" diyerek çıkıştım. "Sinir bozuculukta üstüne yok prens'im" dedim. O kelime tekrar ağzımdan çıkmıştı. Bu sefer gülmek yerine bi adım attı. Göz göze geldik ve sadece bişey demeden gözlerimin için baktı. Dona kalmıştım. "Melis" dedi. "Efendim" dedim. Kendimi kontrol edemiyordum. Bi adım daha attı ve o sırada Mete ve Arda'nın sesini duyduk.

Hemen arkama baktım. İkiside alkışlıyordu. "Ne var ya!" dedim. Arda "Bir kız için fazla hırçınsın." dedi. Sinirlenmiştim ama doğruydu. "Öyleyim" dedim. O sırada Bora'nın bana baktığını hissedebiliyordum.

ÖLÜ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin