14. BÖLÜM

150 22 33
                                    

                

14. BÖLÜM
                                                                                  HENRY’NİN EVİ

Derslere yeni yeni girme zahmetinde bulunan Brian, ışınlanma kapsüllerini kullanmayı öğrenme sevinci münasebetiyle ön masada uyuyan kardeşine bülbül gibi şakırken Henry’nin elindeki zarfa ürkek bakışlarla göz gezdirdi.

Yine Marhieln’di kesin.

Yine birini ailesine kavuşturma görevini Brian’a verecekti. Hep öyle yapardı. Kahretsindi.

“Umarım bu mektubu sana veren kişi Marhieln değildir.” dedi saç baş dağılmış Henry’e umutsuzca. Claire, Lorraine ve Adrian henüz onlara ayamayan güne soluk bakışlar fırlatarak doğruldular.

“Marhieln verdi.” diye kükredi Henry. Bir yandan zarfı sakin sakin olmamak kaidesiyle sallıyordu.

“Umarım Marhieln bu mektubu sana verirken bir şeyler söylememiştir.” dedi Brian aynı tırsak ifadeyle.

“Marhieln bu zarfı bana verirken bir şeyler söyledii.” dedi Henry yayvan yayvan.

Brian derin bir nefes verdi. “Umarım,” tekrar nefes verdi. “Annenin gelirken ekmek alman gerektiğini söylediğini falan söylemiştir.”

“Hayır.” dedi Henry sırasına kurulurken. Mektubu açarak işaret parmağını dilinin ucuyla ıslattı. Gazete bulmacası çözermiş gibi tuttu ve gözlerini kısarak okumaya başladı.

“Sevgili oğluum,” dedi neşeli neşeli. Mavi, kaliteli bir mürekkeple yazılmış son paragrafın son cümlesini okuyordu.

“Kont Arbaelos’un oğlu Brian Rodney evimi bilir. Bu yıl Gordland’e başlamış olması lazım lüzumsuzun.”

Brian yüzünü ekşitti. Ayıptı Veronica teyzesi… Lüzumsuz olduğunu pek sanmıyordu. Ona göre bulunmaz hint kumaşı listesinin başında gelirdi.

“Ondan seni getirmesini rica et. Yolluğunuzu güzelce hazırlayın. Aç kalmayın yollarda. Biraz engebeli, arabayı uygun seçin. Marhieln’i uyardım, güvende olacaksınız. Hiç endişe etme. Sıkı giyin. En yakın zamanda görüşmek dileğiyle. Seni çok merak ediyorum. Çok özledim.

Selamlarla, Annen Verocia.”

Masaya yığılmış Claire gözleri mahmur mahmur kıkırdadı. “Şansına küs lüzumsuz. Her tarafı bilme sen de.”

“Bir daha bileni ne yapsınlar zaten. Lafı da yemediğimiz kalmıştı. Kızı götürüp getirirken öğrenmiş bulunduk. Bir aşık olalım dedik onda da-“

Kendi kendine pot kırdığını fark ederek dişlerini sıktı. Başını zemine doğrulttu. Claire ise gözünü pörtlete pörtlete Brian’a bakıyordu. Bir aralar Henry’nin müstakbel üvey kardeşiyle konuşmuşluğu vardı. Ganymede’de kız mı kalmamıştı sanki? Konuşa konuşa konuştuğu kıza bakındı…

Henry gelecekte onu boğmazsa iyiydi.

Ağır sıkıntıdaydı. Eğer oraya giderse ne yapardı? Merhaba mı demeliydi eve girdiğinde? Selam ne haber mi? Yoksa hiç konuşmamalı mıydı? Ya da güneşe ihanet eden üşüyeceği günü beklesin aslan parçası mı?

“Of ama ya.” diye mırıldandı. Başını boyası kalkmış duvara sürttü.

Neyse ki Henry’nin umrunda değildi bu konu. En azından neden bahsettiğini anlamamıştı. “Annemin sana neden lüzumsuz dediğini onun kendi ağzından duymak istiyorum arkadaşım.” demişti yalnızca. Gözlerini kırpıştırdı Brian’ın yola onunla birlikte revan olmasını istediğini belli etmek adına. ‘Lütfeenn’ dercesine kedi yavrusu gibi bir sıfatla baktı. Brian başını salladı, dalgalı saçları savruldu, çene kemikleri seyrek seyrek hareketlendi ve dudakları arasından çıkan bir “off” sesiyle Henry’nin maviş gözlerine baktı.

SOY ADI TUTULMASI | DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin