Gündoğdu karakolunun iki numaralı sorgu odasında orta yaşta Anadolulu bir polis memuru, barodan atanmış genç bir müdafi eşliğinde Alp'in ifadesini alıyordu. Alp'in attığı yumruk sonrası kendisine gelemeyen Orkun hastaneye kaldırılmış, ailesi Alp'ten şikayetçi olmuştu. Polis memuru aslında işini layığıyla yapan babacan bir tipti ancak Alp'in yumruk attığı çocuk emniyet müdürünün oğlu olduğu için işini daha da ciddi yapmaya çalışıyor, gerekmedikçe konuşmuyor, pek renk vermiyordu. Yoksa başka bir iş için gelinmiş olsa Alp ve avukat beye çoktan birer çay ısmarlamıştı ancak olayın ağırlığı gereği bunu yapmamıştı.
Alp, sorgu odasının camından gözüken karakolun hemen karşısındaki parkta oynayan çocukları izlerken, polis memuru Alp'ten olayın nasıl gerçekleştiğini anlatmasını istedi. Alp, hiç sözü kesilmeden yaşananları olduğu gibi anlattı. Daha önce böyle ortamlarda birçok defa bulunmuşçasına rahattı. Okul çıkışında Orkun ve arkadaşlarının yolunu kestiğini, Orkun'un kendisine sataştıktan sonra saldırdığını, kendisinin arkasını dönerek oradan uzaklaşmaya çalıştığını, en sonunda ölmüş anne ve babasına küfür edildiği için dayanamayarak Orkun'un çenesinin altına bir yumruk attığını söyledi.
Alp anlattıkça, üzerindeki harfler silinmiş klavyeden çıkan nahoş sesler eşliğinde polis memuru ifadeyi tutanağa geçiriyor, barodan atanmış avukat ise hiç müdahalede bulunmadan sadece Alp'in ifadesini dinliyordu. Alp'in ifadesi bittiğinde polis memuru, avukata dönerek ''–Ekleyeceğiniz bir husus var mı avukat bey?'' diye kibarca sordu. Avukat bey ''–yoktur.'' diye cevap verdi. Bir an önce mesleki zorunluluğunu yerine getirip akşam yemeğine yetişmek istiyor gibiydi.
İfade tutanağı, Alp ve müdafisine imzalatılmak üzere yazıcıdan çıkartılmayı beklerken yazıcının çıkarttığı gıcık sesler eşliğinde içeriye bir başka polis memuru girdi ve meslektaşının kulağına eğilerek bir şeyler fısıldadıktan sonra odadan çıktı. Polis memuru, Alp'e dönerek ciddi bir tavırla ''–hastaneden haber geldi, çocuk komadaymış, yoğun bakıma almışlar.'' dedi. Aldığı bu bilgi Alp'in yüz ifadesini gram değiştirmemişti. Polis memuru, ''-ifadeni bir de savcı bey alacakmış birazdan seni adliyeye göndereceğiz.'' dedi. Aldığı bu bilgi avukat beyin hiç hoşuna gitmemişti. Muhtemelen akşam yemeğini kaçıracaktı.
Tüm bunlar yaşanırken karakolda büyük bir gümbürtü koptu. Tüm karakolu ''–Nerede o oğluma saldıran piç!'' sesi inletiyordu. Az sonra ses odanın içindeydi. Sorgu odasının kapısında beliren kişi emniyet müdürüydü. İfadeyi alan polis memuruna göz ucuyla işaret ederek ''–bu mu?'' diye sordu. Polis memuru mahcup bir ses tonuyla ''–evet müdürüm.'' diyebildi. Alp'in ifadesini metanetle aldığı için emniyet müdürüne mahcup olmuş gibiydi.
Emniyet müdürü büyük bir hışımla Alp'in önüne kadar geldi ve yakasından tutup ileri geri sallamaya başladı. Alp, yaralı bir kurt gibi gözlerini dikmiş emniyet müdürünün yüzüne sert sert bakıyor ancak hiçbir şey yapmıyordu. Ne polis memurunun ne de avukatın emniyet müdürüne müdahale etmeye niyeti yok gibiydi. Sonrasında yaptığı yanlışı fark etmiş olacak ki Alp'in yakasını birden bırakan emniyet müdürü, ''–sen dua et benim oğluma bir şey olmasın, yoksa bu dünyayı sana dar ederim!'' diye bağırdı.
İçeride bunlar yaşanırken Alp'in sanki bedeni orada ama aklı başka yerlerde gibiydi. Kendisini öyle sert bir kabukla sarmalamıştı ki söylenen hiçbir şey ona tesir etmiyordu. O sırada üç polis memuru daha odaya girdi ve Alp'i adliyeye götürmek için geldiklerini söyledi. Emniyet müdürü, ''–alın götürün bunu gözüm görmesin. Ahmet savcıma selamlarımı iletmeyi unutmayın.'' dedi. Bir memur Alp'in koluna girdikten sonra adliyeye gitmek üzere ekip otosunun yolunu tuttular.
Ekip otosunda üç polis memuru ve Alp vardı, biri Alp'le beraber arkada oturuyordu. Ekip otosunu avukat bey kendi aracıyla arkadan takip ediyor bir yandan telefonla arayarak eşine akşam yemeğine yetişemeyeceğini haber veriyordu. Arabayı kullanan polis memuru, Alp'e dönerek ''–Sende de iyi cesaret varmış ha, sen kalk koskoca emniyet müdürünün oğlunu tek yumrukla komaya sok.'' dedi ve pis pis sırıtmaya başladı. Emniyet müdüründen pek haz etmiyor gibiydi. Diğer ikisi onu uyarmaya çalışsa da nafileydi. ''-Ne var olum, sanki emniyet müdürünün oğlunu bilmiyoruz, kesin yine bir boklar yemiş, hak etmiştir. dedi.'' Alp ise konuşulanlara hiçbir şekilde cevap vermiyor aracın camından dışarı bakarak sükûnetini koruyordu.
Yanına oturmuş olan polis memuru birden Alp'e dönerek ''–ya sen ne tuhaf çocuksun, arabaya bindiğinden beri ağzını bıçak açmıyor, bana bir şey olacak mı? diye bile sormadın. Başkası olsa çoktan ağlamaya başlamıştı.'' dedi. Alp onun yüzüne bakarak sadece gülümsedi. Önde oturan polis memuru, arkadaki meslektaşına dönerek ''–tek yumrukla çocuğu komalık etmiş, bırak elleşme, savcı nasılsa onu bülbül gibi öttürür.'' dedi. Adliyeye varana kadar bir daha hiçbir şey konuşmadılar.
Adliyeye geldiklerinde Alp'i doğrudan savcının odasına götürdüler. Avukat bey, aksak adımlarla arkalarından onları takip ediyordu. Alp'i getiren polis memuru ''–size emniyet müdürümüzün selamını getirdim savcım.'' dedikten sonra kafasıyla selam vererek Alp'i bırakıp dışarı çıkmaya yeltendi. Savcı bey kendisine iletilen selamla pek ilgilenmemiş gibiydi. Bu sırada hemen arkalarında duran avukata dönerek ''-avukat bey müsaadeniz olursa biz önden bir görüşelim, sonra sorgu için sizi çağıracağım.'' dedi. Ses tonu ricadan çok emir veriyor gibiydi. Bunun üzerine polis memuru tekrar kafa selamı vererek kapıyı dışardan kapattı. Şimdi Alp ile savcı odada baş başaydı.
Savcı bey, makam koltuğundan kalkarak odada dolanmaya başlamıştı. Bu sırada Alp hala ayakta bekliyordu. Sonrasında Alp'e koltuğu işaret ederek oturmasını söyledi ve odada bir süre daha volta atmaya devam etti. Sonrasında Alp'e dönerek ''–Bir şeyler içer misin delikanlı?'' diye sordu. Alp açıkçası böyle bir soruyla karşılaşmayı beklemiyordu. Tüm olanlardan sonra bugün ilk defa yüz ifadesi değişmiş, şaşırmıştı. Ancak tok bir ses tonuyla ''–Hayır, içmem.'' dedi.
Savcı, daha önce pet bardakta hazırlanmış suyu Alp'in önüne koyduktan sonra ''-karakolda verdiğin ifadeyi okudum, annen ile babanı kaybetmişsin, başın sağ olsun, nasıl oldu?'' diye sordu. Alp'in şimdiye kadar herkese karşı koruduğu o semsert kabuğu ilk kez aşınmıştı, ağlamaklı bir ses tonu ama buz gibi bir yüz ifadesiyle ''–ben çok küçükken, trafik kazası.'' dedi. Tavrında beni buradan vuramazsınız keskinliği vardı. Sonra savcının bir şey demesine fırsat vermeden birden yükselerek ''–kimse benim ölmüş annemle babama küfür edemez, ettirmem, başıma gelecek her şeye razıyım, cezam neyse çekerim.'' diye yaralı bir kurt gibi inledi. Savcı bey, ''-dur bakalım delikanlı daha hakkında dava açılıp açılmamasına bile karar vermedik.'' dedi. Alp'in bakışlarındaki keskinlik ve ses tonundaki gurur savcı beyi dahi etkilemişti.
O sırada hemen kapının önünde bazı sesler yükselmeye başladı. İçerden belli belirsiz duyulan bir ses ''–ben bütün olanları gördüm, onun hiçbir suçu yok!'' diye bağırınıyordu. Sesler kesilmeyince savcı bey dışarı çıkıp ''–Ne oluyor burada!'' diye azarlar bir ses tonuyla bağırdı. Alp'i getiren memurlardan biri göz ucuyla Nil'i göstererek ''–olayın görgü tanığıymış efendim.'' dedi. Bunun üzerine savcı bey Nil'i de içeri alarak tekrar kapıyı kapattı.
Alp, Nil'i gördüğünde bugün ikinci kez şaşırmıştı. Savcı bey, Nil'e Alp'in karşısına oturmasını işaret ettikten sonra Alp'in ifadesini uzatarak ''–şunu oku bakalım kızım.'' dedi. Nil, ifadeyi okuduktan sonra nasıl hitap edeceğini bilmediğinden ''–burada yazılanların hepsi doğru abi, aynen böyle oldu.'' dedi. Savcı, ''-abi değil kızım savcım diyeceksin.'' diye düzeltti. Nil büyük bir mahcubiyetle ''–burada yazılanlar doğru savcım.'' dedi.
Savcı bey, Nil'in doğrulamasından sonra Alp'e dönerek ''–yaptığın şeyi kimse savunamaz ancak iki senedir buradayım, şimdiye kadar hep Orkun hakkında yapılan şikâyetlerin takibi için Orkun babasıyla birlikte buraya gelirdi, ilk defa onun mağdur olduğunu görünce seni bizzat ben görmek istedim.'' dedi. Sonrasında kapıyı açıp sorgu prosedürü gereği avukatı içeri davet etti. Görgü tanığı sıfatıyla Nil'in beyanlarını dinledikten sonra savcılık personelini çağırarak Nil'in beyanlarını kayda geçirtti. En son Alp'e dönerek, ''-bu kızımıza teşekkür et, şimdilik serbestsin.'' dedi.
Savcının odasından çıktıklarında avukatın zorunlu müdafiliği bitmiş, rahatlatmıştı. Adliye çıkışına kadar hiç konuşmadan yürüdüler. Çıkış kapısına geldiklerinde avukat bey, Alp'e hiçbir şey söylemeden koşar adımlarla oradan uzaklaştı. Alp ile Nil, adliyenin önünde baş başa kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli Sırların Şehveti
ChickLitHerkesin sırları vardır. Çünkü sırlar, hem korkutucu hem de iç gıdıklayıcıdır. Tetiği çeker gibi ben de buradayım dercesine zihinlerin en ücra köşelerinden fırlayan sırlar ise kışkırtıcıdır. Bazı sırlar, zihinlerin en ücra köşelerinden en olmadık za...