Bölüm 1

27 5 6
                                    

Hayatım bozuk plak gibiydi, kötü demiyorum, benim hayatım kötüyse Afrikadaki çocukların hayatına ne demeli, değil mi? Yorucu ve sıkıcı bir hayat. Ailemle bitmek bilmeyen amaçsız ve yersiz kavgalarımız üniversiteye geçene kadar devam etti. Üniversitede yurtta kalmaya başladıktan sonra ailemle iletişimim daha da azaldı.
Kavgalarımızın ana nedeni benim akademik hayatımdı, tabi bu üniversiteye geçmeden önceydi.

19-20'li yaşlarımda açtığım youtube kanalı ile birlikte anonim insanların linçleri pek de koymuyordu, ailem beni zaten yerden yere vuruyor her akşam yemeğinde alay edip "Boş işlerle uğraşıyorsun Kaya." yorumunu kremanın üstüne kiraz kondururmuşcasına eksik etmiyorlardı. Sigaraya gelince pek hatırlamıyorum ne zaman başladığımı. Ne fark ederki zaten? Pek de önemli değil.

Artık psikoloji okuyor bir yandan da kanalımla ilgileniyorum. Yurttan da ayrıldım, kendi evim var artık. Ailemle iletişimim son bi kaç aydır yok, benden sıkıldılar herhalde, kanalımda bayağa büyüdü, "boş işler" diye yorum yapamamaya başladılar. Hayatım hala tatsız, bozuk plak gibi ama bizim agalarla olduğum zamanlar çok eğleniyorum. Başım sıkıştığı zaman artık sırtımı yaslayabileceğim insanlar olması güzel bir his. Hayat bana bazenleri: "Keşke bu hissi bana ailem yaşatsaydı." dedirtiyor. Bu düşünce beni yiyip bitiriyor, o günlerde ev duman altı kalıyor, küllük taşıyor.

Günlüğümün ilk sayfasına yazmayı bu 3 paragrafla bitirmiştim. Sandalyede otururken önümde ki küllüğe baktım. Evet yine o günlerden biriydi. Günlük yazmaksa düşüncelerimden kurtuluş yolu gibi gelmişti. En azından öyle sanmıştım. İronik çünkü günlük yazmak sadece duygularımı içimdeki boşluğu alevlendirmiş ve derinleştirmişti. Umutsuzca iç çektim. Psikoloji öğrencisi ben, kendi duygularımı, mentalimi kontrol edemiyordum. Hava çok boğucuydu cam açtım. Camı açmamla beraber soğuk hava yüzüme çarptı, dışarı baktım kar yağıyodu, yılın ilk karı olmalıydı. Apartmanlarla dolu olan manzaraya baktım. İnsanlar, arabalar, yolu aydınlatan ışıklar, karı ilk defa görmüş gibi havaya zıplayan kediler. Bütün İstanbul mutlu gibiydi. Dışarı bakmaya devam ederken bizim apartmandan dışarı çıkan bir kız gördüm.

Yüzünü çok seçemiyordum malum saat gece yarısını çoktan geçmişti, sokakları aydınlatan tek şey sokak lambalarıydı. Başında bir bere ve pofuduk görünümlü bir montu vardı. Yüzünü seçemesemde boyu ve kalıbından yirmilerinin ortasında gibi duruyordu. Lakin davranışları, kendini direk karın içine atıp oynamaya başlaması, küçük bir çocuğu andırıyordu. Yanında kimse yoktu tek başına çok eğleniyor gibi görünüyordu.

Ben onu izlerken evdeki sigara dumanı yerini çoktan temiz havaya bırakmıştı. Tabi bende biraz donmuştum ama izlemesi zevkliydi, başkasının mutluluğu ve eğlencesi beni mutlu ediyordu. Kız kara bulanmış sürekli gülüyor ve eğleniyordu. Eliyle yaptığı kar toplarını sanki karşında düşman varmışcasına boşluğa atıyordu. Şizofren. Garip birine benziyordu. İzlemesi zevkli şizofren biri. Kendi kendime güldüm, "Saat gecenin ikisinde olan garip olaylar işte, ne olabilir yani?" diye düşündüm. Camı kapattım ve kombiyi açtım. Yatmadan önce aklıma gelen şey ile birlikte dona kaldım. Lan bu kız bizim apartmandan mıydı şimdi? Ben nasıl daha önce onun gibi birini görmedim? Yoksa asıl şizofren ben miydim?

Açıkçası bizim ekip dışında sosyal hayatı olan biri değildim ama apartman komşularımın yüzünü anımsamayacak kadar da ilgisiz değildim. O halde bu kız kimin nesiydi? Aklıma gelen tek açıklama kızın apartmandan birinin misafiri olması durumuydu. Evet cevap bu olmalıydı ama bu yinede neden saat gece 2'de tek başına kar topu oynamaya çıktığını açıklamıyordu.

Dişlerimi fırçaladıktan sonra kendimi yatağa attım telefonumun bildirimlerini son kez kontrol ettim. Beni arayan soran var mı diye. Tabii ki kanal ve bizim ekibin mesajları dışında hiçbir şey yoktu. Bir umut son aramalarıma da baktım. Yapmamam gerekiyordu biliyordum. Sonuçta arayan soran yoktu farkındaydım ve evet haklıydım da en son görüştüğüm kişi Aksel'di. Onun ardından arayan kimse yoktu. "Of" diye kendi kendime söylendikten sonra telefonu tam baş ucumdaki komidinin üzerine bırakmıştım ki telefondan bildirim sesi geldi.

Telefonu açıp, Whatsapp apartman grubuna girdiğimde yönetici Bilal Abi'nin uzun bir paragraf mesaj attığını gördüm yatakta uzanırken mesajı okumaya başladım.

"Sevgili yoldaşlarım, lütfen GECENİN İKİSİNDE, gerek apartman içi, GEREK APARTMAN DIŞI, ses ve gürültü yapmayalım, malum..." mesajın geri kalanını okumama gerek yoktu Bilal Abi'nin kimi kast ettiği gün gibi ortaydı, o spastik kız. Sesli bir kahkaha tufanı kopardıktan sonra, asıl şizofrenin ben olmadığımı anladım. Bilal Abi iyi ve hoşgürülü, Düzceli apartman yöneticimizdi. Konuşurken ki hafif şivesi ile çok tatlı bir adamdı. Herhalde apartmandaki yaşlılar rahatsız olmuş ve şikayet etmişlerdi otistik kızı.

Bunları düşünürken, asansörün bizim katta durduğunu hissettim, bu saatte karşı komşu Zerrin Teyze dışarda olamazdı. Az biraz tırstım ardından da "Amaaan, kapı zaten çelik kapı" diyerek stres attım. Yorganı üzerime çektim, böyle geç yattığım akşamlarda gözlerimin içi yanardı hep. En sonunda gözlerimi kapattım.

Umarım beğenmişsinizdir dostlar.
Esenlikler dilerim🦭

BenziyoruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin