Batan güneş dünyayı kızıla boyarken gecenin günahına adeta bir perde olan gündüz şehiri terk ediyor tüm günahları çırılçıplak kılıyordu.
Bazı günahların üstü kapanıyordu.Sadece gizleniyorlardı.
Jeon Jungkook..
Yer altının ve karanlığın hakimiydi.Buz tutmuş bir kalbin ve kayıp giden bir çocukluğun esiri.Ayrımcılık yapan iğrenç bir ailede doğup hep ötekileştirilmişti.
Şimdi ise o en büyük ayrıcalıktı.
Şimdi ise onca işin arasından çıkıp iş ortağının eşinin büyük,kaybının cenaze törenindeydi.Bu camia ya girdiğinden bu yana en büyük ortağıydı Park Mingyu.
Birlikte pek çok anlaşmaya imza atmış ve pek çok konuda büyük yardımları dokunmuştu her ikisinin de birbirine.
Geniş bir mimariye sahip malikaneye girince bir gece kadar karanlık gözlerini kalabalık mekanda gezdirdi.Herkes sessizce oturmuş yaşlı adamın acısına ortak oluyordu.
Ama hayır.
Yarım ağız sırıttı Jungkook insanların haline.Onlar menfaat imsanlarıydı.Zor günlerde kendi çıkarları için destek olurlardı yalnızca.
Jungkook'un gözünde lanet ucubelerdi her biri.
Herkes sessizce bir şeyler konuşuyor,Mingyu ise eşinin ölüsünün başında dikilmiş gözünün ucu ile ölü kadının cansız bedenini izliyordu.
Jungkook gömleğinin yakasını düzeltip yaşlı adama doğru ilerledi.Dostluk değildi bu sadece ortaklıktı.
Yaşlı adamın yanına gelince büyük ellerini yaşlı adamın omzuna destekleyici bir biçimde koyarak konuştu derin sesi ile.
"Kaybın için çok üzgünüm Mingyu."
Yaşlı adam duyduğu ses ile gözlerini aşık olduğu kadından çekerek sert çehreli adama çevirdi.
"Zor gününde burada olduğun için minnettarım."
Yaşlı adamın yüzünde küçük bir gülümseme peydah olunca gözleri ile jungkook'a masaları işaret ederek konuştu.
"Ayakta kalma otur istersen.İçecek bir şey istersen çalışanlara söylemen yeterli."
Jungkook kafası ile onaylayarak kalabalığın arasına karıştı.Gözlerini geniş salonda gezdirirken boş bir masa görmesi ile oraya oturdu.Bacak bacak üst üste de atınca gözleri ile insanları süzmeye başladı.
Sahte gülümsemeler ve samimiyetsiz sözler.
Ortam bariz bir şekilde çok kötüydü.
Üstünden biraz daha zaman geçerken Jungkook sıkılmaya başlamış olduğu yerde rahatsızca kıpırdanmıştı.
Sonrasında ise daha fazla kalmanın anlamsız olduğunu düşündü kendince.Tam kalkacakken ortama bir anda giren çocuk ile kalkması ile oturması bir olmuştu.
Sarı saçları vardı ışıl ışıl.Bi anda hızla ilerleyip Mingyu'nun eşinin taputuna sımsıkı sarıldı kısa kolları ile.
Öylesine içten ağlıyordu ki Jungkook'un bile yüreği burkulmuştu.İnce kıvrımlı bir vücuta sahipti.Sonrasında Mingyu genç çocuğa arkadan sarılıp zorla tabuttan ayırıp ayağa kaldırdı.
Jungkook ayağa kalkan küçüğün yüzünü tam bir şekilde görünce transa girdi adeta.Zaman durmuş gibi hissetti kendince.
Bedeni gibi küçük bir surat ve zümrüt yeşili gözleri vardı.Tüm bunlar yetmiyormuş gibi kızarık dolgun dudakları baş döndürüyor ay gibi parlak beyaz teni soluksuz kalmasını sağlıyordu.
Öylesine güzel ve duruydu ki.
Jungkook otuz iki yıllık hayatında böylesine şahit olmamıştı.
"Bırak...Baba lütfen Burak beni *hıck yalvarırım annemi biraz daha göreyim..ya-yalvarıyorum ayırma *hıck ayırma beni ondan."
Küçüğün kendisi gibi zarif sesiyle söyledikleri ile gözleri şaşkınlık ile açılmıştı.
Nasıl yani ? Mingyu'nun oğlu mu vardı ?
Jungkook'un aklında pek çok soru dönerken Mingyu ince bileği sertçe kavrayarak minik bedeni göz önünden çekti götürdü.
Jungkook'un aklında Mingyu'nun bir oğlu olduğu şoku değil de çocuğun akıl alır güzelliği kalmıştı.
Aniden transtan çıktığında ayakları onu onların gittiği yere sürüklemeye başlamıştı.Onca yıldan sonra kalbi onu yönetiyor tüm benliği ile mantığı reddediyordu.
Büyük malikanede hızla ilerlerken hangi oda da olduklarını kaybetmiş olmalıydı.Sinir beynine nüksederken odanın birinden bağırış sesleri duydu.
Bu Mingyu'nun sesiydi.
Usulca ucundan açık kalmış kapıya hafifçe yasladı iri bedenini.
"Bırak beni bana..Sana yalvarıyorum lütfen aşağıya ineyim"
Yaşlı adam ince bedeni sarmalamış sırtını sıvazlıyordu.
"Jimin sen az öne ne yaptın aklın alıyor mu ? Bu günüme kadar seni herkesten sakladım tüm dünyadan izole ettim seni.Tanrı aşkına sen onların ne kadar kötü insanlar olduğunu biliyor musun ?"
Jimin göz yaşları ile kafasını salladı.
"İstemiyorum baba annemi son görüşüm için zarar görmeye değerim."
Mingyu oğlunu daha sıkı sarmaladı küçük bir kuş gibiydi Jimin kollarının arasından uçacak gidecekmiş gibi.
"Annen kollarımın arasında kanlar içinde canını verirken son cümlesi sana iyi bakmamdı.Tanrı aşkına beni hiç anlamıyorsuna.Seni de kaybedersem hiç bir şeyim kalmaz."
Jimin zümrütlerinden dökülen inci taneleri ile babası ile yüz yüze geldi.
"Beni ne zamana kadar böyle her şeyden saklayacaksın."
Saklayamamıştı artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı.Jimin o cümleyi söyledikten hemen sonra Jungkook malikaneden çıkmıştı.
Aklı uçuk ve az önce gördüğü Jimin ile doluydu.Daha önce hiç hissetmediği duygular bedenini ele geçirirken sarışını kalbinden artık istese de atamayacağını o an anlamıştı.
Ve Park Jimin'i elde etmek için ahlaksız bir adam olması gerekiyorsa Jeon Jungkook dünyanın en ahlaksız adamı olmaya hazırdı....
🌈
Lütfen oy verin ve bol bol yorum yapın sizi seviyorum....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEMOFİLİ |JİKOOK|
FanfictionJeon Jungkook suç ortağının hastalığı nedeni ile herkesten sakladığı oğluna saplantılı derecede aşık olur. Hemofili, pıhtılaşma faktörlerinin eksikliğinden dolayı kanın olması gerektiği gibi pıhtılaşmadığı nadir bir hastalıktır.