And what the hell were we?
Tell me we weren't just friends.
This doesn't make much sense, no
But I'm not hurt, I'm tense
Cause I'll be fine without you, babe.
,,,"Wooyoung, tuzu uzatsana."
Tuza uzanıp aldım ve sağa dönüp Yunho'ya uzattım.
Sekizimiz birlikte yemek yiyorduk. Seonghwa'nın evinde toplanmıştık bu defa.
Sağımda Yeosang, solumda Jongho vardı. Sakince yemeğimi yiyor ve kimseye sataşmıyordum bu defa.
San'a bakmaya da korkuyordum.
O ise aynıydı benim aksime. Espri yapıyor, gülüşüyor, keyifle yemeğini yiyordu. Fakat ortamdaki kasveti yine de hissediyordum az çok.
"San bu kolun ne lan? Kimle seviştin oğlum sen?"
İlk defa başımı kaldırıp baktım. Hongjoong; San'ın tişörtünün kolunu sıyırmış, yaralarına bakıyordu.
Benim açtığım yaralara.
San'ın yüzüne baktım. Başını kaldırdı, Hongjoong'a ve ardından koluna baktı. Sonra beni buldu gözleri. Yutkunup başımı tabağıma çevirdim hemen, içimdeki fırtınalara sebebiyet veren bakışlardan uzaklaştım. Belli edemezdik. Anlarlarsa biterdim.
San öksürüp geçiştirdi soruyu. Tişörtünü düzeltip gizledi izlerimi. Fakat herkes bu durumun esprisini yapmaya devam etti. Herkes, ikimiz dışında herkes bu muhabbeti yaptı dakikalarca.
Göğsüm sıkıştı, ellerim birbirine girdi. Herkes San'a soru soruyor, San ise soruları geçiştiriyordu.
O an, beraber aynı sofraya oturduğum herkesten nefret ettim. Kendim dahil.
Nefeslerim düzensizleştiğinde kalktım sandalyemden. Herkes susmuş, gözler bana dönmüştü. Dudaklarımı yalayıp yutkundum. "Sigaraya gidiyorum."
"Yemeğin bitmedi daha. Hiçbir şey yemedin ki zaten." Yeosang yine beni düşünüyordu. Gülümsedim, eğilip saçlarını öptüm. "Aç değilim yavrum."
Ardından arkamı döndüm ve çıktım mutfaktan. Aldığım nefesler birbirine karışmış, kalbim sıkışmıştı. İçimde anlamını çözemediğim bir korku vardı. Balkona çıktım, kapıyı kapattım ve oturdum koltuğa. Cebimdeki pakedi sağıma bıraktım. İçinden bir dal çıkarıp yaktım çabucak.
Sigaranın beni rahatlatacağını düşünmüştüm. Ama hayır, hiçbir boka yaramamıştı.
Üçüncü dalımdayken balkonun kapısı açıldı. Dönüp bakmak istemedim ama engel olamadım kendime. İçime doğmuştu sanırım,
gelen oydu.
Göz ucuyla bakıp önüme döndüm tekrar. Konuşmadım. Şehrin ışıklarına bakıp sigaramı içmeye devam ettim. Yanıma oturdu, bana baktı.
Gözleri, sanki yıllardır aramız berbat değilmiş gibi beni izliyordu.
Üç gün önce birbirimizi yiyip tüketmemişiz gibi.
"Ellerin titriyor." Sonunda kulaklarıma ulaştı sesi. Sahiden de ellerim titriyordu. Durdum, derin bir nefes aldım. "Soğuk."
Başını salladı. İç çekti ve biraz daha eğildi beni net görmek için. İrislerimi ona çevirdim bu defa. Sorgularcasına baktım. Gözlerinde sebep aradım.
Gözlerime baktı. Gülümser gibi oldu. "Gözlerin kızarmış." Fısıldadı. Parmakları alnıma değdi. Gözüme düşen birkaç saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Dumandan." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches | woosan
FanfictionEğer öpüşlerinden mahrum kalacaksam dikişlere ihtiyacım olacak. t/w: argo ve şiddet içerir.