otuz dört

124 20 16
                                    

Hayat sana karşı hiç olmadığı kadar acımazsız ve ben seni gücünün yetmeyeceği tek şeyle cezalandırıyorum Jihoon. Ölümle. 

Ne kadar acı verici değil mi? Acı çektiğini söylemek bile tatmin etmiyor, seni ben çok iyi anlıyorum. Siz de bana aynısını yaşattınız. 

Ve emin ol Alina abimi öldürürken ne kadar zevk aldıysa Alina'yı öldürürken de ben çok zevk aldım. Gerçi pardon, Alina'yı ben öldürmedim. Ben biraz işkence ettim, o kendisi öldü.

Neyse... Bu tatsız meseleyi konuşmayacağım.

Sana bu mektubu yazma amacım iki düşman olduğumuzu hatırlatmak değil Jihoon. Alina adına mutlu olduğumu söylemek için yazıyorum. Sen sözde ölüyken Alina öyle kıvranıyordu ki acıyla içten içe merak etmiştim: "Ölen Alina olsaydı Jihoon ne halde olurdu?"

Alina senden intikamını alıyor Jihoon hem de bu oyun değil. 

Ama sıkma canını, Alina seni zaten affetmişti. Seni öyle seviyordu ki senin onu acıya terk ettiğini bile bile affetmişti seni. Ve öyle seviyordu ki sen onun mezarının başına her gittiğinde seni heyecanla karşılayacağından eminim. O, ölse bile aptal bir aşık olarak kalacak çünkü.

Merak ettiğim ise gerçekten senin ne yapacağın. Uzaktan perişan görünüyorsun, çökmüşsün. Senin adına da üzgünüm, bundan sonra yaşasan bile sadece yıllar gelip geçecek ve sen sadece nefes alacaksın.

Abimden sonra ben öyle oldum. Yaşadığımı hissetmiyorum çünkü hayatımdaki tek variyetimi aldınız benden, ben de senden aldım aynısını. 

Ve maçı berabere bitiyoruz Park Jihoon. Çünkü ne senin ne de benim hayatım kaldı geride. Ölülerin arkasında bıraktığı mezar taşlarıyız biz artık. Soğuk, sessiz ve hissiz.

Rosa May (Anna Diamon)

Satırları okuduktan sonra soğuk bir gülüşle toprağın üzerine bıraktı mektubu. Gözlerini diğer yanındaki toprak yığınına çevirdi. Henüz kapatılmış mezardan etrafa toprak kokusu saçlıyordu. Kokuyu derin derin soludu Jihoon, ciğerlerinin her köşesine nüfuz edene kadar soludu.

"Ölüm bile en çok sana yakışıyor biliyor musun?" dedi elini toprağın üzerinde gezdirirken. Dolu gözlerine rağmen gülümsedi Alina'nın yüzünü anımsayıp. "Güzelliğin ölümün bile yakışacağı cinsten ve ben seni görememekle cezalandırılıyorum."

Sertçe yutkunup toprak yığının başındaki tahta parçasına baktı. "Alina Walker." dedi mırıldanarak. 

Derin bir iç çekti. "Rosa yanıldı Alina. Ben soğuk, sessiz ve hissiz bir mezar taşı olmayacağım." dedi kararlı bir tonda. Sesinde bariz bir kabullenmişlik vardı.

"Ben mezarın ta kendisi olacağım, tıpkı senin gibi." 

O gürültülü patlama sesi ve hemen arkasından ağaçlardaki serçelerin kanat sesleri koca mezarlığın her yanından duyulmuştu. Kuşların kalbi korkuyla çarparken başka bir kalp durmuştu. Kanlar, taze mezarın toprağını ıslatırken birisinin daha ölüm saati yazılmıştı gökyüzündeki sayfalara. Bir yıldız halihazırda kaymışken diğeri henüz vaktini tamamlamadan  gitmişti. O iki yıldız kaydıkları diyarlarda buluştular mı bilinmez ama ikisinin niyetinde kavuşmak vardı.

-SON-

hide and seek ❧ jihoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin