YIKILMAYAN DİRENİŞLER

86 8 0
                                    

Yoğun bir gece en az onun kadar yoğun bir sabahla devam etti. Gün ağardığı için yatağıma gözümü bile değdirmeden şirkete gitmek için hazırlanmıştım. Birkaç saattir ses çıkmayan evde ne Turna'dan ne de Eflah'tan haberim yoktu. Yavaş yavaş diğerlerinin uyandığını duyabiliyordum ama onların olduğu taraftan çıt çıkmıyordu. Tardu'nun dünden beri evde olmadığını bildiğim için içim rahattı. Yoksa bugün dahil hiçbir sabah, Turna'dan dolayı masada yaşanacak gerginliği kaldıramazdı. 

 Aynada kendime son bir kez daha baktıktan sonra tamamen hazır olduğuma karar vererek eşyalarımı aldım ve odadan çıktım. Alt kata indiğimde vakit kaybetmeden yemek odasına ilerledim. Eris, Batı ve Ahvas masada kahvaltılarını yaparken eşyalarımı bulduğum en yakın sandalyeye bıraktım ve Ahvas'a doğru ilerledim. Yemekten dolayı şişmiş yanaklarını gülümseyerek öperken "Günaydın." dedim hepsine hitaben. 

Hepsi bir ağızdan bana cevap verdiğinde "Eflah nerede?" diye sordum bu sefer. Eris ve Batı'ya dönen gözlerim cevapsız kaldığında yukarı çıkmak için hareketlenmiştim ama duyduğum ayak sesleri buna engel oldu. Önce olağan bir şekilde merdivenlerden inen Eflah'a sonra da çekingen bir ifadeyle arkasından gelen Turna'ya baktım. 

 Yanımıza geldiklerinde kızı biraz rahatlatmak adına selam verirken "Günaydın." dedim. Aynı şekilde karşılık aldığımda gözlerim Eflah'a kaydı.

"Tardu'nun akşama kadar geleceğini sanmıyorum ama elini çabuk tutsan iyi olur. Bir karara vardığında bana haber vermeyi de unutma."

  Odanın içinde daha fazla dikilmeyerek biraz önce bıraktığım eşyaları geri aldım ve Ahvas'a son bir kez bakıp evden çıktım.  Arabaya binip evin önünden ayrıldığımda şirkete varmam ve kendi odama çıkmam çok uzun sürmemişti.

 Her zaman olduğu gibi etrafımı saran asistanların her biri farklı sorular sormaya başladı. Hepsiyle teker teker ilgilendikten sonra yanımda kalan son asistana bakarak Alam Saki ile başlattığımız projenin taslaklarını getirmesini istedim. Beni başıyla onaylayarak hareketlendiğinde ben de önümde duran kapıyı açıp içeri girmeye yeltendim. 

 Gözlerim büyük bir özenle kendim tasarladığım odaya döndüğünde her zamanki boşlukla karşılaşmayı bekliyordum fakat masanın kenarında gördüğüm bedenle ellerimdekileri düşürmeme ramak kalmıştı.  

 Daha birkaç saat önce geçirdiğim çetrefilli dakikalar bunu bekliyormuş gibi gün yüzüne çıktığında kaşlarım çatıldı.  Karşımda simsiyah takım elbisesiyle bütün asilliği ile oturan adam, kalp ritmimin çoktan değişmesine sebep olmuştu.  Dudaklarımın arasında titrek nefes beni kendime getirdiğinde bütün ciddiyetimle "Burada ne işin var?" diye sordum. 

 Konuşmaya başlamasını beklemeden önünde oturduğu masama doğru ilerledim ve elimdeki dosyaları masaya bırakarak bakışlarımı yeniden ona çevirdim. Gözlerim birkaç saniyeliğine siyah gömleğinin açık bir iki düğmesine kaysa da kendimi kontrol altına aldım. Aksi taktirde daha başka yerlere de kayabilirdi. Bu düşüncem başımdan aşağı kaynar suların dökülmesi gibi bir hisse sebep oldu. Bende zehir etkisi yaratıyordu ve bunu sevmiyordum. Daha bu sabah ona açıkça mührü reddettiğimi söylememe rağmen burada ne işi olabilirdi ki?

 Benim aksime o bakışlarını bir an olsun karşısında duran bedenimden çekmezken bundan zevk alıyormuş gibi dudaklarının kenarında küçük bir gülümseme belirdi.

"Alam Saki ile yürüttüğünüz şu proje..."  Tok ve kadifeye benzettiğim ses tonuyla konuşmaya başladığında sanki hatırlamamı bekliyormuş gibi birkaç saniye sustu.  Yeniden konuşmaya başladığında ise nihayet gözlerini yüzüme çıkarabilmişti.

"Sanırım mimaride birkaç değişiklik olması gerekiyormuş. Anladığım kadarıyla bu kısımla sen ilgileniyorsun ve bildiğin gibi ben de bir mimarım."

GÜMÜŞ KARA'SI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin