‎Koş Melos! -1-

86 6 0
                                    

Melos'un gözü dönmüştü. Gücünü kötülüğe kullanan bu zalim krala artık bir dur demeliydi.

Melos köyün çobanıydı, siyasetten hiç anlamazdı. Günlerini flütünü çalıp koyunlarla oynayarak geçirirdi. Fakat kötülüğe karşı herhangi bir insandan çok daha duyarlıydı. O gün, Melos, şafak sökmeden köyünü geride bırakıp yola koyuldu: Çayırlardan geçti, dağları aştı ve otuz dokuz kilometre ötedeki Siraküza şehrine vardı. Melos'un ne anası ne babası vardı, karısı da yoktu. Yalnızca on altı yaşında bir kız kardeşi vardı, birlikte yaşıyorlardı. Kız kardeşi yakın zamanda köyün dürüst çobanlarından biriyle gelin güvey olacaktı. Düğün günleri yakındı. Melos'un şehre gelme sebebi de gelinin kıyafetini almak ve düğün şöleni için hazırlıkları tamamlamaktı. Önce alınacakları aldı, ardından şehrin anacaddelerinde salına salına gezinmeye başladı. Melos'un Selinintius adında bir çocukluk arkadaşı vardı, şu sıralar Siraküza'da taş ustası olarak çalışıyordu. Buralara kadar gelmişken arkadaşını da bir ziyaret etmese olmazdı. Uzun zamandır görüşemedikleri için arkadaşını ziyaret etmeye can atıyordu. Yürürken şehirde tuhaf bir durum olduğunu sezdi Melos. Etraf sessizdi. Güneş çoktan batmıştı, dolayısıyla şehrin bu karanlık hali normaldi. Fakat, nedendir bilinmez, şehrin her köşesine yalnızca gece oluşu ile açıklanamayacak derecede korkutucu bir sessizlik hâkimdi. Öyle ki, vurdumduymazın teki olan Melos bile hemen kaygılanmıştı. Yolda gördüğü bir genci durdurup, "Burada bir şeyler mi oldu? Iki sene önce geldiğimde gece vakti bile insanlar şarkılar söylerdi, cıvıl cıvıldı buralar," diye sordu. Genç cevap vermedi, yalnızca kafasını sallamakla yetindi. Bir süre yürüyünce Melos'un karşısına yaşlı bir adam çıktı. Bu defa daha güçlü bir sesle, yaşlı adama aynı soruyu sordu. Yaşlı adam da cevap vermedi. Melos adamı iki eliyle kavrayıp sarstı ve sorusunu yineledi. Ancak o zaman yaşlı adam, etraftakilerin duymasından korkarcasına alçak bir ses ile cevapladı.

"Kralımız herkesi öldürüyor."

"Niye öldürüyormuş?"

"İçlerinde kötücül duygular varmış, öyle diyor. Oysa bizim burada kimse öyle kötü niyetli değildir."

"Çok mu insan öldürdü böyle?"

"Hem de çok... Önce kız kardeşinin kocasıyla başladı. Ardından kendi varisi olacak oğlunu öldürdü. Ardından kız kardeşini... Kız kardeşinin oğlunu... Onlardan sonra kraliçeyi öldürdü... En sonunda ise uşağı Bilge Aleksis'i öldürdü."

"Şu işe bak! Delirdi mi bu adam?"

"Hayır, aklı gayet yerinde. 'Hiç kimseye güvenmemek

gerek,' diyor. Son zamanlarda kendi halkından bile şüphelenir oldu. Azıcık şatafatlı bir hayat süren birisini gördüğünde, o kişiden kendisine birer rehine bırakmasını emrediyor.
Emrine amade olmayanlar ise çarmıha gerilip öldürülüyor. Yalnızca bugün altı kişi öldü."

Bunları duyan Melos öfkelendi. "Böyle cani kral mı olurmuş yahu! Bunların yaşanmasına izin veremem."

Melos sıradan bir insandı. Satın aldığı eşyalar sırtında, yavaş yavaş kraliyet sarayının yolunu tuttu. Fakat kısa sürede şehirde devriye yapan görevliler tarafından yakalandı. Üstünü aradıklarında Melos'un cebinden bir hançer çıkınca ise kıyamet koptu. Melos derhal kralın huzuruna çıkarıldı.

"Bu hançerle ne yapacaktın? Dökül bakayım!" Acımasız kral Dionysus sakin ve ciddi bir tonla sordu. Yüzü soluktu, kaşlarının arası sivri bir nesneyle oyulmuş gibi derin kırışıklıklarla doluydu.

Melos korkusuzca, "Ben bu şehri zorbaların elinden kurtarmaya geldim," dedi.

"Sen mi kurtaracakmışsın?" Kral küçümseyerek güldu. "Zavallı seni! Benim yalnızlığımı anlayabilmene imkân yok senin."

Koş Melos! - Osamu DazaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin