Uyanalı iki gün olmuştu.Kesinlikle daha iyi hissediyordum.Tabii ki de bunda şifacımın da katkısı büyüktü.Her gün yaralarıma merhem sürüyor,iyi olup olmadığımı sormayı da ihmal etmiyordu.
Sabah buradaki yatağımda uyandığımda,buraya gelmeden önceki odamı ve yatağımı çok özlediğimi fark ettim. Neden bilmiyorum ama böyle değişik bir özelliğim vardı işte.Bir tahta parçasıyla bile bağ kurabilirdim.
Belli dönemlerde kullandığım eşyalar,o dönemde yaşadıklarıma ait anılarımı,sevinçlerimi,üzüntülerimi ve düşüncelerimi saklıyor.
Ve duygularına kolay kolay ihanet edebilen biri değilim.Hiç de olmadım.Bu yüzden de anısı olan eşyalarımı asla atmam.
Annem de tamamen benim tamtersimdi.Anısı olan eşyalara değer vermezdi.Eğer o eşya eskidiyse onun tamamen bir hurda olduğunu düşünür ve tahmin edersiniz ki çöpe atardı.
Ama işte olay eşya değildi.Anılardı.Bunu ona asla anlatamamıştım.Alt tarafı eski bir eşya ne gibi bir anısı olabilir ki deyip her şeyimi çöpe attı.
O kadar sinir bozucu bir davranıştı ki benim için.Elimden gelse sırf anneme inat olsun diye çöpü karıştırıp onu alırdım.Ama annemin onu tekrar ve tekrar çöpe atacağını bildiğim için asla böyle bir uğraşın içine girmeye uğraşmadım.
Acaba odama ne olmuştu?Eğer annem anı kutumu bulduysa ve çöpe attıysa...Tekrar döndüğümde gerçek anlamda bir kavga çıkabilirdi.
Şimdi bunları düşünmenin zamanı değildi.Şöyle bir düşününce, neden benim içimde hiç buradan kaçıp kurtulma isteği yoktu.İzlediğim bütün filmlerde ve okuduğum bütün kitaplarda böyle yerlere hapsolan kişiler kaçmak için ellerinden geleni yaparlardı.
Belki de burada olmayı kabullenmiştim.Hayatım baştan aşağı değişmişti ve ben bunları tamamen ışık hızıyla kabullenmiştim.Gerçi kabullenmenin tam olarak anlamı neydi ki?
Ve bende neden bu kadar çabuk etki ediyordu?Galiba gerçekten bir psikoloğa ihtiyacım vardı.
Aman be ne psikoloğu?Zeyn'im yeter bana.
Hem iyi tarafından düşünürsek...Önceden Zeyn ile okullarımız ayrıldığından beri yılda bir kere zor buluşuyorduk.Şimdi her gün beraberiz.Üstelik aynı evde kalıyoruz.
Ben düşüncelerim ile boğuşurken,kapım tıklatıldı.Gelen hizmetliydi.Kahvaltının hazır olduğunu ve Avami'nin herkesi kahvaltı masasına davet ettiğini,önemli bir şey konuşacağını söyledi.
Hizmetli demişken...Bu kadının ismi neydi?Sürekli hizmetli olarak hitap etmenin hoşuma gittiği söylenemezdi.İlk fırsatta ona ismini sormalıydım.
Dolabın önünde durmuş,öylece bakıyordum.Her zamanki gibi karar veremiyordum.Ve kahvaltı masası hazırdı.
Şükürler olsun ki,dün uyumadan önce duş aldığım için buklelerim iyi durumdaydı.Üstelik yastığımın kılıfı saten kumaştı.Yani saçım neredeyse hiç elektriklenmemişti.Kıvırcık saçlılar iyi bilir,saten yastık kılıfı bizim için cennetten bir armağandır.
Dolabın önünde geçirdiğim birkaç dakikadan sonra sonunda ne giyeceğime karar vermiştim.Gri bir boğazlı kazak ve siyah kot pantolon geçirdim üzerime.
Takılara alerjim var,evet ama buradaki takılar muhteşemdi.Özellikle de o ay şeklindeki gümüş kolye...Karşı koymak imkansızdı.
Zaten kazağım boğazlı olduğu için kolye tenime değmiyordu.Bu yüzden çok sıkıntı olabileceğini düşünmüyorum.Tabii ki de taktım.
Yüzümdeki kusurları hafifçe kapattıktan sonra hazırdım.
Kahvaltı masasına gitmek üzere odadan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camelia
Teen FictionSadece eğlence için lanetli bir lunaparka gidip korku trenine binen bir arkadaş grubu. En fazla ne olabilir ki... Zako,Yoshe,Ena ve Ceys Camelia'da kendileri gibi kaybolan ruhlarını mı arayacaklar yoksa dünyada yitirdikleri yaşama sevincini orada t...