Hayır!
Hayır!
Hayır, ben sana bir şey yapmadım!
Enzel bir anda yere yığıldı. Ellerini kullanarak geri geri sürünmeye ve kaçmaya çalıştı.
Hayır, ben sana bir şey yapmadım!
Geniş gövdeli ağacın ardına saklanmış bir çift sarı göz karanlığın arasında parlıyordu. Kulak zarını derinden etkileyen ince bir tondaki kıkırdama sesi, sessizliği bozarak yankılandı. Sanki onunla oyun oynuyordu. Elini ileriye doğru uzattı. Bir şeyler işaret ediyor gibi bir hâli vardı. Ardından hemen geri çekti. Çekingen bir tavırla minik vücudunun yarısını kapatan dev ağaç gövdesinin ardına yeniden gizlendi. Onu takip etmekten vazgeçmeyecek gibiydi.
Üzerine doğru yaklaşan şeyin ne olduğunu anlayamadı. Tepeden güneş vurmasına rağmen, kendisine yaklaşan şeye baktığında karanlıktan başka bir şey göremiyordu. Birkaç metre
daha geriye doğru süründükten sonra toparlandı. Ayağa kalktı ve koşmaya başladı.
Etrafta ağaçların olduğu bir yerdeydi. Orman muydı burası? Hayır, değildi. Bir ormana göre ağaçlar daha seyrekti ancak tıpkı bir orman gibi toprak nemliydi. Bazı yerlerden yabani otlar fış kırmıştı. Burnuna yoğun bir çimen kokusu geliyordu. Güneş tepede parıldamasına rağmen yağmurun yeni yağdığı belliydi. Taze kokuyu ciğerlerinden geçirip diyaframında biriktirerek biraz rahatlamaya çalıştı. Bir nefes, iki nefes...
Rahatlama çabası kısa sürmüştü. Arkasından sinsice yaklaşan kıkırdama sesleri yerini tiz kahkahalara bıraktı. Kahkahaların frekansları o kadar kafa karıştırıcıydı ki, hem çok uzaktan ve derinlerden geliyor gibiyken hem de tam arkasında gibiydi. Her adımında etrafı daha da karanlığa bürünüyor, kasvetli hava az önceki bol oksijenli nefesini kesiyordu.
Bir korku filminin içindeydi sanki. Gerçek mi, rüya mı ayırt etmekte zorlanıyordu. Kafası dağınık, düşünceleri bulanıktı... Bir süre sonra durdu. Bir ağacın gövdesine sığındı. Sırtını ağaca yaslayıp derin derin solumaya başladı. Kafasını hafifçe ağacın gövdesinden dışarıya uzattı. Bakışlarını geriye çevirdi.
Puslu bir hava vardı. Sanki her yeri sis kaplamıştı. Sislerin içinden kaçtığı şeyi görmeye çalıştı ancak hiçbir şey göremedi. Bu kez kafasını yukarı kaldırdı. Tepede güneş parıldıyor, bir kaç tane beyaz bulut güzel bir görüntü sunuyordu. "Ama nasıl olur?" diye düşündü. Böyle bir havada her tarafın sis içinde kalmasına anlam veremedi. Hızlı hızlı solurken yeniden bakışlarını geriye çevirdi. Sislerin içinden yine onun gölgesi göründü. "Olamaz," diye mırıldandı. Derin bir nefes alıp koşmaya
devam etti. İlerledikçe sisli ve karanlık ağaçların içine daha da çekiliyor, ağaç dalları sıklaşıp vücuduna dokunmak istermiş gibi değmeye çalışıyorlardı. Etrafında kendisinden başka ha reket eden şeyler olduğunu hissediyor; derinlerden gelen fısıl tılar, ara ara kulaklarına çalınan kıkırdamalar ve kahkahalarla daha çok ürperiyordu.
Islak, çamurlu bir patikada koşmaya başladı. Bazı zamanlarda dengesini kaybediyor, çamurların üzerine yığılıyordu. Birkaç metre kaygan zeminde sürüklendikten sonra geriye bakıyor, ya sis ya da karanlık görüyordu. Ama her seferinde de karanlığın ya da sisin içerisinden aynı şey beliriyor ve peşini bırakmıyordu. Bir çift küçük sarı göz... Kan ter içinde kalmasına rağmen doğruluyor, yeniden koşmaya başlıyordu. Elli yaşının üzerindeki atletik bedeninin tüm enerjisini kaçmak için kullanıyordu.
Patika yol bir süre sonra bayır aşağı bir hål aldı. Hızlandı. Ardından yolda kıvrımlar çıktı. Yol, virajlı ve rampa aşağı giden bir yola dönüştü. Gözünün alabildiği her yer bir anda ağaçlarla kaplanmıştı. Farkında olmadan bir ormana girmiş ve ormanın nereden çıktığını anlayamamıştı. Daha çok hızlandı. Virajlar arası slalomlar çizerek kaçmaya devam etti. Neredeyse her donemeçte arkasını kontrol etmeyi ihmal etmedi. Ama değişen bir durum yoktu. O şey, peşinden bir saniye bile ayrılmıyordu.
Kısa bir süre sonra ormanın içinden geçen yol, boş bir araziye açıldı. Arazi çok genişti ve etrafta ufukta görünen çorak tepelerden başka bir şey yoktu. Rastgele koşmaya devam etti. Az ileride, arazinin tam ortasında bir ağaç gördü. Ormandaki ağaçlardan bir hayli büyük, dalları ve yapraklarının arasından
puslu güneş ışığının vurduğu bir ağaç... Yönünü ağaca çevirerek hızla devam etti.
Ağaca ulaşır ulaşmaz, ağacın iri gövdesini siper edindi. Duyduğu sesler yaklaşıyordu. Gidecek başka yeri kalmamıştı. Ses ler tam ağacın arkasından gelmeye başladığında elleriyle kulaklarını kapadı. Ardından sıkıca gözlerini yumdu. Kalp atışları hızlandı. Bedeni kontrol dışı titremeye başladı. Dizlerinin bağı çözülünce, sırtı ağaca yaslanmış bir şekilde olduğu yere yığıldı. Kulakları kapalı olmasına rağmen tiz sesler parmak aralarından sızıp beynine hücum ediyor gibiydi. Daha fazla dayanamadı. Göz kapaklarını hafifçe araladı. Tepeden güneş vurmaya devam ederken etrafı kapkaranlıktı. Nasıl olduğuna bir anlam veremedi. Sesler kulaklarında yankılanırken son kez bağırdı: "Hayır! Ben sana bir şey yapmadım!"
Göz kapaklarını biraz daha araladığında ise zifiri karanlığın içinden bir şeyin parıldadığını gördü. Parıldayan şeyin ne olduğunu fark edince dayanacak gücü kalmadı ve birden bayıldı.
Karanlığın içerisinden parıldayarak gördüğü şey; tam dibinde kendisine bakan bir çift sarı gözdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODRUM KATI
Mystery / Thrillerİstanbul Boğazı'nın kıyısında, boynunda altın bir kolye ile çarmıha gerilmiş şekilde duran bir kadın cesedi bulunur. Kısasürede tüm ülke bu gizemli cinayeti konuşmaya başlar. Aradangeçen günlerde ise farklı yerlerde benzer cesetler bulunmaya devam e...