Herkese merhaba!
Bu tek bölümlük kurguma hoş geldiniz, öncelikle biraz uzun. 5776 kelime tek bölümde olacak bu yüzden uzun olduğunu bilerek okuyunuz. Aşırı uzun bir bölüm herkesi tatmin etmeyebilir, haber etmek istedim.
Bir de bu one-shot 14 Şubat için yazdığım özel bir kurgu (neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum canım çok istedi)
Ve medyaya bıraktığım videoyu izleyebilirsiniz eğer isterseniz. Medya da ki fotoğraflarda da Harry ve Louis'nin kurguda ki halleri var.
Umarım hoşunuza gider, ''Call me by your name'' filminden esinlendim fakat olay örgüsü tamamen aynısı değildir. Sadece konusunu oradan aldım diyebiliriz, diğer detayların hepsi bana aittir.
Herkese iyi okumalar!
Sevgilerimle, Ceylin.ᯓ★
28 Ağustos 1983
Harry, sabah kahvaltısını bitirmiş, bahçede ki köpeklerle ilgilenmekteydi. Babası çoktan kazı çalışmalarını yürütmek için yola çıkmıştı. Her gün erken saatte çıkardı, işe giderdi ve oradan saat akşam 8'e kadar dönmezdi. Kazıdan buldukları yapıları incelemeye alıp, inceledikten sonra eğer onay verilirse sergileyebilecekleri bir müze vardı. Orası da babasının yetkisi altındaydı, zaten küçük bir kasaba olduğu için herkesin eli her şeye uzanırdı. Bu yüzden de insanlar birden fazla işle ilgilenirlerdi genellikle. Burada işler böyle yürürdü.
Harry ise kasabada ki okullardan birine giderdi. Sıradan bir okuldu çok bir olayı yoktu. Bulundukları kasaba zaten genel olarak sessiz ve sakin bir yerdi. Bu Harry'nin hoşuna giderdi ama bazen bu sessizliğin can sıktığını düşünürdü.
Bu sessiz yerde bazen kendi içinden düşüncelerine çok dalardı ve o düşüncelerden kurtulamazdı, bu sessizlik ise ona meydan okurmuşçasına daha da çok boğardı onu.
Kendi kendine şarkı söylenirken yolda gidiyordu, karşısına çıkan tanıdıklara selam veriyordu. Annesinin isteği üzerine yoğurt almaya en yakın dükkana gelmişti, buranın sahibi John amca uzaktan akrabalarıydı bu yüzden Harry sürekli bu adamın çevresindeydi. Zaten bu orta yaşlı, hafif kilolu ve gözlüklü adamı herkes severdi. Dışı gibi içi de tertemiz ve tatlıydı.
Harry, yoğurdu aynı annesinin söylediği gibi büyük sepete koyarken, yolunu uzatıp şeftali ağaçlarının dizili olduğu uzun patika yoldan gitmek istemişti. Sepet büyük olduğu için ekstra yer vardı, bu yüzden biraz şeftali toplayabileceğini düşünmüştü.
Şeftali ağacına çıkmış iki tane şeftaliyi eliyle kontrol ediyordu. Bu yapmayı sevdiği şeylerden yalnızca biriydi, sonunda beşer tane şeftaliyi sepetine koyup yoluna devam etmişti. Bu patika yoldan her geçtiğinde ormanın içinde ki kuşlar, canlı ağaçlar ve yeni meyve vermeye başlayan çeşit çeşit ağaçlar onu mutlu ederdi. Bu yüzden imkanı oldukça bu yolu kullanırdı.
Yürürken sepetin içinden bir tane şeftali alıp hızlıca tişörtünün eteklerine sürmüş, silmiş ve üstünde kir olmadığına emin olduktan sonra büyük ve iyice kırmızılaşmış şeftaliden kocaman bir ısırık almıştı. Kocaman gülümsemişti, bu tat ona eski günleri hatırlatıyordu.
Eskiden bisiklet sürdüğü yolları, eski en yakın arkadaşı Niall ile yaptığı yarışlar ardından, soluk soluğa içtikleri soğuk su ve onun da üstüne yedikleri baldan tatlı şeftalileri.
Bunu yapmayı özlemişti ama maalesef ki eski en yakın arkadaşı Niall, bu kasabadan ayrılalı 3 sene olacaktı. Yine de Harry hala bunu atlatamadığını hissediyordu. Zaten herkesle hızlı anlaşıp, hızlı arkadaş olamazdı. Niall'ı da kaybettikten sonra arkadaş açısından eski bakış açısını da kaybetmişti. Çünkü bunun için çok cesur ve açık değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Call Her By My Name | Larry Stylinson [One-Shot]
Fanfiction1980'lerde, İtalya'nın küçük bir kasabasında Harry Styles adında bir genç yaşamaktaydı, normal bir hayatı vardı ve günlerini bu küçük kasaba da geçirmekteydi. Bir gün arkeoloji profesörü olan babasına çalışmalarında yardımcı olmak üzere kasabaya gel...