↝ Yiğitcan - Aynı Frekansta Süzülmek ♬
Boşluk, belki de tabiri olmayan tek şeydi. Hiçlik ya da sonsuzluk gibi belirgin kavramlardan ziyade belgisizlik havuzunu tonlarca suyla doldurmak gibiydi. Sonuç olarak ya hiçliğin kurbanı oluyordunuz ya da sonsuzluğun bir parçası. Lakin ben bunların hiçbiri değildim. Ne sonsuzluk kadar bilinmez, ne hiçlik kadar soyut, ne de boşluk kadar tanımsızdım. Ben, ruhu bedenine sıkışmış bir silüetten ibarettim.
Gözlerimi araladığımda kendimi hiçliğin kollarında buldum. Kıpırdamak yerine yarı açık gözkapaklarımla rengi griye çalan ve anlam veremediğim bir şekilde bünyesinde tek bir bulut dahi barındırmayan gökyüzünü seyrettim. Yoğun rengi grinin çeşitli tonlarını içermekle kalmıyor yalnızlığı da beraberinde sürüklüyordu. Ne bir kuş ne de başka bir canlının varlığı hissettirmişti kendini. Soğuk bir sessizlik hakimdi uçsuz bucaksız gökyüzüne.
Parmak boğumlarımı hareket ettirmeye çalışarak kollarımın da desteğiyle oturur pozisyona getirdim uyuşmuş bedenimi. Ne kadar süredir uyuduğumu daha doğrusu baygın olduğumu merak ettim, saatler mi, belki de günler? Saçlarımın arasından geçip giden rüzgar varlığını belli ederken içime çektiğim nefesi olabilirmiş gibi ruhumla beraber özgür bıraktım.
"Ulu gökyüzü aşkına..." diye mırıltılar döküldü dudaklarımdan. Bu söz bana halamdan geçen bir alışkanlıktı. Açıkçası hiçbir zaman neden böyle bir cümle kurduğunu sorgulamamıştım, onun ağzından çıkan her kelime doğru ve sorguya gerek duyulmayan sözlerdi çünkü benim için. Ailede her zaman en bilgilisi o olmuştu, ve genelde paçamı kurtaran. Zor durumlar yaratmayı da zor durumları en basit çözümlerle atlatmayı da ondan öğrenmiştim, kısacası her şeyi.
Kirpiklerim dolayısıyla ağırlık yaratan gözkapaklarım eski haline geri dönmeye çalışırken soğuktan nemini kaybetmiş irislerimle etrafta birileri olup olmadığını kontrol etmeye başladım. Biraz önce sadece gökyüzü görüş alanım içerisindeyken şimdi tüm topraklar ayaklarımın altında seriliymiş gibi hissettiriyordu. Tozlu patikalar boş, silikleşmiş yollar terk edilmişlik hissi uyandırıyordu.
Vücudumda kalmış son enerji kalıntılarını kullanmaya çalışarak oturduğum, taşlarla dolu, kurak topraklardan kalktım. Vücudumun neden bu kadar halsiz düştüğü anlaşılıyordu. Bu, adeta milyonlarca çivinin üzerinde bir asır geçirmek gibiydi. Üzerimdeki tozları dökmek amacıyla ellerimi vücudumu saran kumaş parçasında gezdirdiğimde sarhoşluk etkisi nihayetinde bedenimi terk etmişti. Farkına vardığım ilk şey giydiğim kıyafetlerin bana ait olmadığı olurken başımı tedbir amaçlı tekrar ileriye doğrulttuğumda başımdan aşağı kaynar suların boşaldığını hissettim.
Himayesinde tek bir yaprak dahi barındırmayan, yalnızca kuru kök ve gövdeden oluşan ağaçlar, tozdan dolayı griye karışık sarı rengindeki hava bana buraya ait olmadığım hissini vermekle kalmamış ters giden bir şeyler olduğunu da adeta haykırmıştı. Ilık esen rüzgar ürpermeme neden olurken bedenimin kasılmasına engel olamadım. Her ne kadar üzerimdeki kıyafetler kalın olsa da rüzgarın tenime işlemesi iradem dışıydı.
Kasvetli hava dolayısıyla bunaldığımı hissederken bir elim benden bağımsız boyun çıkıtımdaki, sonuna kadar iliklenmiş olan gömleğin düğmelerine gitti. Parmak uçlarımda hissettiğim doku parçası düşüncelerimi yeniden kendime çekmeme yardımcı olurken gözlerim tüm bedenimde dolaştı. Paça kısmı mevsimlik botların içine sıkıştırılmış olan kumaş pantolonun bel kısmında varlığından yeni haberdar olduğum düz, deri bir kemer yer alıyordu. İçimdeki beyaz gömleğin tek başına hiçbir işlevi olmazken üzerinde bulunan krem rengi süveter ve gömleğin yaka kısmındaki altın rengi, bronşları andıran ufak aksesuarlar oldukça hoş duruyordu. İtiraf etmeliydim ki bunlar kime aitse cidden zevk sahibi olduğu barizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ışığın soyundan gelen 𝜗𝜚 minsung.
Fantastikdevam ediyor. ➴ bir kehanete göre ışığın soyundan gelen için adanan adaklar insan ırkının yetiştirdiği en lezzetli meyve sebzeler ya da eti ağız sulandıran kurbanlık hayvanlar değildi. o, gökyüzünün insanlık ve tanrı ulusu için bizzat indirdiği bir...