Yazın çoktan uğurlandığı, kış içinse büyük hazırlıklar yapılan serin bir akşam üzeri, eğitim evinin mutfağında toplanan bir grup kadın harıl harıl çalışıyor, koca demir tepsilerden derin ahşap bidonlara dökülen zeytin tanelerinin çıkarttığı gürültü yetmezmiş gibi, bir de herkesin diline dolanan o büyük haber konuşuluyordu. Kadınların gürültüleri arasında sessizliği ile dikkat çeken tek bir kişi vardı. Bella tam da bu kişinin, yani annesinin yanında durmuş, onun zeytin ayıklamasını seyrediyordu. Zihni ise aldıkları bu yeni haberin ağırlığı ile dolmuştu.
"Öyle şey mi olur?"
"Olmuş işte!"
Kimse susmak niyetinde değildi. Her duyan şaşırıyor, herkes bir fikir ortaya atıyordu. Hayretleri uzun süre geçecek gibi değildi, zira tüm şehre yayılan bu haber, henüz bunları tam olarak anlayabilecek kadar olgun olmasa bile Bella'yı da hayrete düşürmüştü. Gerçekten böyle bir şey nasıl olabilirdi?
"Komutan Dayton nasıl karısını karşı tarafa satabilir? Savaşın da bir ahlakı vardır."
Yeni bir tepsi ile içeri gelen kıvırcık saçlı genç kadın konuya hemen dahil oldu. Deminden beri sesi en çok çıkan şişman teyze hemen dönüp ona cevap verdi.
"Yemişim ahlakını! Şehrimiz kurtuldu. Oturup bir eli yağda bir eli balda bir leydinin akibetini düşünecek değiliz. Kaybetseydik halimiz nasıl olurdu?"
Bella kime hak vereceğini bilmiyordu. Annesinin konuya dahil olmayışı, hüzünle perdelenmiş gözleri ve suskunluğuna bakılırsa satılan kadın için çok üzülmüştü. Çünkü kendileri de pek farklı bir hayat yaşamıyordu. Buradaki çoğu kadının kaderinde kölelik vardı.
Az sonra bahçedeki eğitim alanını süsleyen genç hanımlar koşarak içeri gelip "Geldiler" dediğinde mutfağın şeyi sayılan bayan Nora zeytin işini devretmek için bir kaç kişi seçti. Geri kalan herkes bahçeye, festivali kutlamak için hazırlanmış alana yöneldiler.
Bella yılın en çok bu dönemini seviyordu. Çünkü sadece o dönem çalışmak için de olsa bir festivale katılabiliyor, başkaları eğlenirken uzaktan seyretse de bir şekilde mutlu oluyordu.
Genç şövalyeler her zaman kasvetli görünen ama bugün özenle süslenmiş ve nispeten daha sevimli görünen eğitim alanına giriş yaptıklarında hanımlar arasında fısıltılar başladı. Genç olanlar gözlerine kestirdikleri oğlanlara kaçamak bakışlar atarken, anneler kızlarının kurtuluşu olabilecek gençlerin arasından seçtikleri uygun damat adaylarını bir birilerine gösteriyorlardı.
Bir tek Bella ve annesi sessizdi. Annesi kızının iyi bir talihi olmasını çok isterdi ancak babasının nasıl biri olduğunu bildiğinden kendini hülyalara kaptırmamıştı. Bella ise böyle bir ihtimali hayal dahi etmemişti, çünkü ona kimse bu konuda hayal kurabileceğini öğretmemişti.
"Ezekiel geldi, Ezekiel geldi"
Genç kızların fısıltıları artmaya başladı. Ezekiel küçük kardeşinin elini tutarak eğitim alanına giriş yaptı. Birisi 16, birisi 5 yaşında olan bu iki çocuk, bir birilerine o kadar benziyorlardı ki şüphesiz gören herkes kardeş olduklarını anlardı.
Ezekiel'in kardeşini bırakacak kimsesi yoktu. Bu sebeple onu sık sık yanında taşırdı. Soğuk ve mağrur duruşuna rağmen, kimse onun küçük bir çocuğu yanında gezdirmesini yadırgamazdı. Komutan Dayton'un talimatıyla şövalyelik eğitimi için sık sık buraya gelmek zorunda olduğundan, küçük çocuk da buranın daimi ziyaretçisiydi.Her zaman kasvetli ve ürkütücü olan bahçe bugün rengarenkti. Bu kimsenin dikkatini o kadar da çekmemişti. Şövalye adaylarının hepsi Konutan Dayton geldikten sonra olacakları düşünüyordu. Kimlerin kurulacak özel orduya gireceği ve Monsegnar'ın yeni sahibi olacak Dayton'a hizmet etme şerefine nail olacağı merak ediliyordu. Herkes çok çalışmıştı. Ancak bilinen tek gerçek, Ezekiel'in kesinlikle Dayton'un yanında yer alacağıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Story of Monsegnar
ChickLitÇocukluktan beri onu ve kardeşini büyüten komutan Dayton'a karşı minnet duygusu olan Ezekiel, büyüyüp Monsegnar kulesinin yönetimini devralan kudretli bir şövalye olduğunda, şimdiye kadar kurdukları tüm düzeni, elde ettikleri gücü kaybetmekle karşı...